Emeği Fonlamak

Fon almak korkunç bir şey mi; ya da sponsorluk veya reklam almaktan neden daha ‘ayıp’ telakki ediliyor? Peki ya çıktılar?

ramazan oruç
5 min readFeb 1, 2024

2015'ten beri her yıl işçi sınıfı eylemleri raporu yayımlayan Emek Çalışmaları Topluluğu, 2022 İşçi Sınıfı Eylemleri Raporu isimli çalışmasını önceki gün kamuoyuyla paylaştı. Topluluk, rapora kaynak teşkil eden veriyi, emek haberleri üzerine uzmanlaşmış üç haber sitesini (Evrensel gazetesi, Kızıl Bayrak, Sendika.org) ve bir medya takip ajansı aracılığıyla tüm yerel ve ulusal yazılı basını tarayarak; ayrıca ilgili sosyal medya hesaplarından ve internetten faydalanıp ilgili sendikalarla iletişime geçerek derlediğini belirtiyor. Sendikalardan özel olarak nasıl veri elde edildiği yeterince açık ifade edilmediğinden metodlarının genel olarak açık kaynakları taramaktan ibaret olduğunu varsayabiliriz.

Haber derlemenin, bütün desteklere rağmen ne kadar meşakkatli bir iş olduğunu, bilenler takdir edecektir. Bu nedenle bu çalışma için kaçınılmaz olarak uygulanan bu metodun gerektirdiği iş yükünü ciddiye aldığımı ifade ederek başlamam gerekiyor. Ancak bu işin kaç kişilik bir ekiple, hangi periyotlarla ve ne yoğunlukta icra edildiği de tamamen önemsiz ayrıntılar değil elbette. Ayrıca medya takip ajanslarından profesyonel destek almak ya da işbirlikleri yoluyla sıradan kullanıcının erişemeyeceği veritabanlarından bilgi ayıklamak da önemli kolaylaştırıcılar. Ve tabii ki, yapılan işten geçimini temin etmek, yapılan işin sosyal faydasına duyulan inançtan güç almak, göreceği müstakbel takdirle motive olmak filan da diğer önemli belirleyenler. Özetle iş her ne kadar yorucu olsa da, işin doğası onu kolaylaştıran destek mekanizmalarını da kendiliğinden ortaya çıkarıyor. Bu tür işlerin gönüllülük esasıyla yapılması gerektiğiyle ilgili yaygın kanaatin kökeninde bu varsayım var.

Diğer bir konu bu türden raporların gerçekten gerekli olup olmadığı hakkında. Bu kabalıkta bir ikilik üzerinden formüle edince, haklı olarak, soru absürd ve soran da art niyetli algılanıyor. Ancak biraz nüans vererek meseleyi derinleştirmekte yarar var:

Benzer tartışmaların kamuya açık biçimde, emekle bağlantılı başka istatistik derleyen gruplara yönelik olarak da dile getirildiğini hatırlayalım. Bilgi üretmenin, bunun praksisiyle ilgili bir şey söylemek zorunda olmadığı, onun bu bilgiye yaslanacak bambaşka bir alan olduğunu söyleyen görüşe karşılık, programsız üretilen bilginin egemenlerin işine yarayacağı şeklinde karşılandığını görüyoruz. Bilgi üretmenin bu haliyle işçi sınıfı mücadelesi için çok az anlamı olduğu, bu çalışma gruplarının ürettikleri bilginin mücadele için nasıl anlamlı hale getirileceğiyle hiç ilgilenmedikleri, bunu salt bir akademik motivasyonla yerine getirdikleri ve karşılığında öyle ya da böyle menfaat temin ettikleri dile getirildi. Her ne kadar yaygın olarak uluslararası kuruluş, vakıf ve derneklerden fonlar aracılığıyla maddi gelir elde edilmesi kast ediliyorduysa da doğrudan veya dolaylı sosyal ve kültürel faydayı da içeren daha kapsayıcı bir menfaat tanımının yapıldığı açıktı. Fon sağlayıcıların kendi ajandalarına uygun kamu diplomasisi aracı olarak belli alanlara özellikle yönelmeleri kendi açılarından anlamlı olsa da, içinde bolca “emek, iş, işçi” geçen bu çalışmaların doğrudan sınıfa köprü olacak şekilde tasarlanmamasının esas sebebini fonu verenlerde değil, kullananların tercihlerinde aramamız gerektiğini dile getiren görüşleri ciddiye almamız gerekiyor.

Raporun kapak arkası sayfasındaki “Friedrich Ebert Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği’nin katkılarıyla hazırlanmıştır.” ifadesini alıntılayan bir Twitter hesabında, çok az emekle açık kaynaklardan derlenen bir rapor için fon alınması ve bunun “işçi mücadelesi” olarak sunulmasının çelişkilerine dikkat çekilip, işçi mücadelesinin bu kesimler için belirli bir finansal getiriye sahip inceleme nesnesi olarak ele alındığı eleştirisi yapıldı. Devamında raporu hazırlayanlar kastedilerek, bu kişilerin girdikleri her yere, kurdukları her ilişkiye bu fon işini de götürdüğü iddia edildi. Bu dikkat çekici ve oldukça sert eleştirilerin, niyetleri aşan şaibe olasılıklarını gündeme getirmesinde rahatsız edici bir yan var. Böyle zamanlarda eleştirilerin haklılığını ölçecek bilgi ve donanıma sahip olmamanın ağırlığını üzerimde hissediyorum. Aslında bu yazıyı yazmak istememin nedeni de anlamadığım detaylara cevap alabilme umudu.

Şu anda dünyada sivil toplumun finansmanında kuruluş, vakıf ve derneklerden fon temini katî bir normken bunu bir anda sorgulamaya başladığınızda bazı kritik ikilemlere düşmeniz kaçınılmaz oluyor. İlk olarak “bu iş böyle yapılır” argümanına kapitalizm-dışı bir antitez üretme güçlüğüyle karşılaşıyorsunuz. Doğrudan devlet desteği (kamu kaynakları), kalabalıklardan bağış toplama (crowdfunding), tahvil çıkarma, topluluk ortaklığı, aidat toplama gibi birçok destek mekanizması var ama hepsi bir yerinden sisteme içkin ve düzenli gelir temini konusunda önemli güçlükler içeriyor.. (Diyebilirsiniz ki gönüllülük esasıyla yapılabilir bu işler; ama öyle mi acaba?) İkincisi, bu tür destek rejimlerine yöneltilen bütün sağlam eleştirilere rağmen her durumda fon alanlara belli bir özerklik alanı tanıyor olmasını ne yapacağız? Bu özerklik alanı bir otodüzeltme/otosansür mekanizması üretiyordur elbette ama çıkan sonuç üründe gördüğümüz bütün aşınmalar doğrudan fon ilişkileriyle değil sistemin hayatın her alanına nüfuz eden istilacı yapısının dönüştürücülüğüyle daha ilgili sanki. Tabii bu noktada yanıtlanması kaçınılmaz olan soru, spesifik olarak bu tür bir fonlama modelinin emek çalışmaları sahası için özel bir çelişki barındırıp barındırmadığı.. Gerçekten toplum faydasına olacak bir üretimin finansman sorunu nedeniyle hiç yapılmaması mı, yoksa bu özerklik alanından faydalanarak olası bir yozlaşma riskini de göze alarak yapılması mı? Bu uzlaşmacı, hadi diyelim oportünist ara reçeteleri ne yapacağız? Ya da bunu reddeden görüşlerin, karşılığında ne önerdiklerini duyabilecek miyiz?

Yukarıda anılan eleştiri tivitini alıntılayan bir başka hesap, 28 bin takipçili bir hesabın paylaştığı ve 7 bin kişinin gördüğü bu postu, sadece 7 kişinin paylaşmış olmasını “fon/proje işleriyle yüzleşmenin ağırlığı”na bağladı. Bu örnekle örtüşüp örtüşmediğini bilmiyorum ama genel bir trend olarak belli networklere dahil olanların ya da dahil değilse bile onlarla ters düşmekten çekinenlerin böyle keskin çıkışlarda tarafını belli etmekten imtina ettikleri herkesin malumudur. Ben şahsen bu networklerin gücünü son iki yıldır idrak etmeye başladım ve bu durumu biraz ürkütücü bulduğumu itiraf etmeliyim. Ancak çatışan networklerden birindeyseniz diğer tarafa sallamanız çok da dert değil; bilakis kuvet tahkim etmenize bile yarayabilir. Ancak çatışan networklerin insafına terk edilen bir eleştiri mekanizmasını çok aşağılayıcı buluyorum. Bu nedenle hepimizi ilgilendiren bir konuda herkesin eteğindeki taşları dökmesinin entelektüel bir sorumluluk olduğunu belirtmek zorundayım.

Raporun tek kötü tarafının fon ilişkileri olmadığını, koskoca sınıf mücadelesini birtakım sayı ve oranlara indirgeyen bir yöntem sorunu barındırdığını dile getiren bir başka görüşe daha rastladık. Bu metod sorunu, “olan bitenin biriken gücünü küçülten bir veri akışı” ve “işçilerin karda, buzda, soğukta; bazen haftalarca direnmesinin gücünü küçümseyen kötü bir temsil” olarak tarif edildi. Gerçekten de raporun daha özet bölümünde, anaakım gazetelerin ekonomi sayfalarından aşina olduğumuz mesafeli ve teknik bir üslubupla karşılaşıyoruz. Mesela aşağıda kısa bir örnek alıntılıyorum:

“Hatırlayacak olursak, işçi sınıfı 2021’de hak arayışını güçlendirmiş, Korona salgını sürecinde kaybettiği mevzileri geri kazanmak için bir adım öne çıkmıştı. Sınıf hareketindeki bu toparlanma 2022 yılında daha güçlü bir şekilde tanıklık edeceğimiz yükselişin habercisiydi.”

Genelleştirici, olgulara öznellik atfeden, bağlamla ilişki kurmayan, zemine basmayan, bazen maç anlatan spiker gibi kontrolsüz yükselen ama çoğunlukla başka dilden tercüme edilmiş izlenimi veren bu soğuk dilin yanında, son yıllarda sivil toplum yayınlarında sıklıkla karşımıza çıkan reklamcı estetiğinin de sayfalara sirayet ettiğini görüyoruz. Kullanılan yazı fontu ve renk seçimlerinden görsellere, öne çıkarılan ifadelerin özetlenme matematiğinden hakim uluslararası yazının kavram setlerine pek çok detay bu estetiğin hakimiyetinde. Yapılan işe verilen özenin bir göstergesi olarak özenle tatbik edildiğinden ve bütünüyle samimi bir çabanın ürünü olduğundan kuşku duymasak da bu detaylar önemli bir soruyu sormak için bizi adeta tahrik ediyor: Bu rapor kimin için hazırlandı?

Yukarıda sorduğumuz uzlaşmacı ara reçeteleri kendince en iyi kotaran işlerden biri olan İşçi Sınıfı Eylemleri Raporu bile bunca tökezleyebiliyorsa, hakkında ciddiyetle konuşmamız gereken önemli sorunlarımız var demektir. Hiç de hakim olmadığım fon/fonculuk tartışmalarına bir ucundan temas ederek kenara çekiliyor ve sözü olan herkesi bu tartışmayı geliştirmeye davet ediyorum.

--

--

ramazan oruç
ramazan oruç

Written by ramazan oruç

Un miembro veterano del Club Cecilia Giménez #CGFC

No responses yet