Hikaye Tamamlamaca*

ramazan oruç
4 min readDec 26, 2020

--

“Şu hale bak, bizden başka kimsecikler kalmamış!” dedi Sevinç. Can, dört saatlik yol boyunca arka koltukta uyumuş, annesi arabayı Migros’un otoparkına park ederken gözlerini açmıştı. Marketin kapanmasına on beş dakika vardı, acele etmeleri gerekecekti. Zaten Can’ın uyku saatini de çoktan kaçırmışlardı.

“Yarın okula nasıl kalkacaksın, asıl onu düşünüyorum…” diye kendi kendine mırıldandı Sevinç. Babası duyacak olsa sırf gıcıklık olsun diye avukatlarını yollar, velayet davası açtırırdı. Can’ı elinden tutup hızlı adımlarla banyo malzemelerinin durduğu yere doğru ilerledi. Bir yandan da kafasında alacaklarının listesini yapıyordu. Kasaların sadece bir tanesi açıktı. Kasiyer delikanlı ayağa kalkmış, tutulmuş belini rahatlatmak için geriniyordu.

“Cips alalım mı anne?” dedi Can, parlak floresanlardan kamaşan gözlerini ovuşturarak.

“Aklını mı kaçırdın? Evde muz yersin yatmadan.” Çamaşır deterjanlarının önünden geçerken gözü 50 yaşlarında bir adama takıldı. Saçı sakalı birbirine karışmıştı, üzerinde kirli bir mont vardı. Markette anne oğul dışındaki tek müşteri oydu görünüşe bakılırsa.

Sevinç, üst raftaki tuvalet kâğıtlarına doğru uzanırken “Cips paketlerine saldırmak yok, tamam mı?” dedi arkasında bekleyen oğluna. ”Çikolatalara da saldırmak yok. Anneannen çok şımarttı seni, hafta sonu yeteri kadar abur cubur — “

Aniden ensesinde bir ürperti hissetti. Eli hala havada, arkasına döndü. ”Can? Neredesin Can?“

***

Tam o sırada, alt kattaki depoya inen merdivenlerin dibindeki küçük odasında gün sonu işlerini tamamlamak üzere olan market müdürünün gözü, önündeki monitöre takıldı. Küçük karelerden birini büyülttü. Yukarıdan bakan kameradan dört dakika boyunca kasiyer delikanlıyı seyretti.

Elindeki şarap şişesinden alarm bandını sökerken göz ucuyla etrafı kolaçan eden kirli adam, duyduğu kadın sesiyle irkilip aceleyle şişeyi yerine bıraktı ve reyon boyunca yavaş adımlarla yürümeye başladı. Rafların bittiği yerden sola döndü. Geniş açıklıkta maydanozların üzerine püsküren suları görünce sırtında bir serinlik hissetti ve yaklaşıp nane demetinden bir yaprak koparıp damağına yapıştırdı.

Sevinç ayağındaki yüksek topuklu ayakkabıyı çıkarmayı akıl edene kadar kaygan parlak zeminde koştururken epey zorlandı. Çığlıklarının yarısı çocuğunun hayatından endişe eden bir annenin feryadına karşılık geliyorduysa da yarısı da muhakkak yalpalamalarındandı. “Can” dediği anlaşılıyordu. Dikkat edildiğinde, sanki sorun buymuş gibi, çikolata ya da cips gibi şeyler söylediği de duyulabilirdi.

Bu arada Can’ın güvende olduğunu söyleyelim.

İnsan duyduklarına bir anlam verme arayışına girdiğinde, kulağına çalınan her yeni ses bu anlamı bir biçimde şekillendirmeye devam eder. Bazen baştan kurar. İşte kasiyer delikanlı kadının sesini ilk işittiğinde anlam daha hiç kurulmamıştı. Kirli adamın yaptığı gibi o da ilk bir irkildi. Kurcaladığı telefonundan başını kaldırıp sesin geldiği tarafa döndü. Sonra çikolata gibi şeyler duyunca ilgisini kaybetti ve telefon ekranından saate baktı. Ayağa kalkıp müşteri hizmetleri masasındaki mikrofonun ses düğmesini açıp aşağı yukarı şunları söyledi: SAYIN MÜŞTERİLERİMİZ MAĞAZAMIZ 10 DAKİKA İÇİNDE KAPANACAKTIR. LÜTFEN KASALARA YÖNELİNİZ.

Mağaza müdürü, delikanlı kadrajından çıkınca elindeki fareyi tıklatıp bir önceki ekrana döndü. Delikanlının sesini uzaklardan yankılanır biçimde işitirken, bir kareden kaybolup sonra aniden bir başkasında beliren bir kadına dikkat kesildi. Boynunu kısaltıp başını omuzlarına gömdükçe, yüzünde az öncekinden daha başka çizgiler peyda oldu. Önündeki telefondan dâhili numarayı tuşladı.

Kasiyer delikanlı anonstan sonra kasaya dönmüştü. Pos cihazının yanındaki telefonu ikinci çalışında açtı. “Yok” dedi, “Masum Abi çıktı” (Masum, güvenlik görevlisidir bizce) Sonra da “Ben mi?” diye sordu. “Olur” deyip ayağa kalktı. Tavana asılı kameraya gözünü dikip telefon ahizesini sertçe çarptı. Elektronik eşya bölümüne doğru yampiri yürümeye başladı.

Elektronik eşya reyonuna geçmek için manav ve hemen ardından içki reyonunu geçmeniz ve zücaciye reyonundan sola dönmeniz gerekir. Kirli adam tekrar içki reyonuna yönlenmişken kasiyerin kendinden tarafa gelmekte olduğunu gördü. Az öncekinden daha şiddetlice telaşlandı. Fakat hemen sonra delikanlının yoluna devam ettiğini gördü. O da adımlarını sıklaştırdı ve az önce yarısını sökebildiği alarm bandını tek seferde şişeden ayırdı. Yapışkan bandı elinde yuvarladı ve attığı parlak zeminde ayağıyla rafın altına itti. Şişeyi kabarık montunun -ki hakkını verdiğimizden emin olmak için tekrarlayalım: epey kirlidir- iç cebine sokuşturup gerisin geri döndü ve çıkışa yöneldi.

Dört oradan, hiç değilse üç dakika da ondan sonra geçmişse, toplamda yaklaşık yedi dakikadır Sevinç koşturuyor. Birilerinin onunla ilgilenmesi, en azından artık hepimizin daha en başından bildiğimiz Can’ın müspet akıbeti hakkında kendisine bir malumat vermesi gerektir.

Yenmiş bir muz kabuğu, parlak kaygan zeminde kirli adamın ayağına dolanarak onu sendeletir. Cebinden fırlayan şarap şişesi büyük bir gürültüyle düşer; parçalanır. Kirli adam cam kırıkları ve yere yayılmış şarabın üzerine seğirince, ikinci kez yalpalar ve çıkış kapısına yakın, yere kapaklanır. Kendisini algılayan optik sensor sayesinde otomatik kapı açılır ve kirli adamın ayağa kalkmak için yaptığı her başarısız harekette açılır ve kapanıp açılır.

İşte bu gürültü sırasında açılan kapıdan Can’ı, Sevinç’in yanında değilken ilk kez görürüz. Yalnız başına kapı önünde ayakta uyuklamaktadır.

Müdür geldi, Sevinç ve en son kasiyer delikanlı. Sevinç Can’ı kirli adamın az ötesinde görünce durumu yanlış anladı ve kocasının oğlunu kaçırtmasıyla ilgili bir komplo üzerinden kirli adama epey yüklendi. (Tabi ki, kendi tarzıyla) Müdürün, meselenin polise intikalini engellemek için uğraştığını belirtelim. Kirli adam da bu vesileyle yakasını kurtarabildi. Can o gece, sözünü dinlediği halde annesinden beklediği övgüyü hiç alamadı. Sevinç süpermarketten alması gerekenler listesini uyuyana kadar düşündü. Cam kırıkları ve kurumuş şarap lekelerini ertesi sabah, delikanlı o gün izinli olduğundan, başka bir kasiyer temizleyecekti.

“Buradayım anne” demişti sakin bir sesle Can. Gözlerindeki yorgunluk ve duruşundaki güvensizlik Sevinç’e yabancı geldiğinde oğlunu daha iyi görebilmek için gözlerini kıstığında parlak siyah zemine bir damla yaş düşmüştü. Birden tüm gücünü yitirmiş gibi kolları önüne düştüğünde…

Bu hikaye Sevinç’in ısrarları yüzünden onun istediği gibi bitti. Hayır, öyle olmadı.

— — — — — — — — — — — — — — — — — — — — — — — — — — — — — —

* Süpermarket öyküsünün giriş kısmını ben (O) yazdım. Son cümlemden başlayıp kırılma anına kadar olan kısmı da siz yazacaksanız. Kırılma anında bırakacaksınız. (Fiil çekimleri harika değil mi?)

--

--