Kariyer İntiharı ya da Haysiyet
4 Nisan 2022'de Şehir Plancıları Odası’yla paylaştığım, İstanbul Planlama Ajansı’ndan kovulma sürecimi anlatan açık mektup
Herkese merhaba.
İsmim Ramazan Oruç. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi mezunu, şehir plancısı bir meslektaşınızım. Halen İstanbul Teknik Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama doktora programında öğrenciyim.
2021'de çalışmaya başladığım İstanbul Planlama Ajansı’ndan, sözleşmemin “işveren tarafından haklı sebep bildirilmeden feshi”yle 11 Mart 2022'de işten çıkartıldım.
İşverenin bildiremediği bu nedenler zincirini, hem uğradığımı düşündüğüm haksızlığı bilinir kılmak, hem meslek odamızın temsil pratiklerini kendi deneyimim üzerinden tartışmaya açmak ve hem de tek başıma üstesinden gelemeyeceğim kadar büyük bu yükü benimle paylaşmanızı istemek için sizlere kendi penceremden aktarmak istiyorum. Mesajımın bundan sonrasını, anlatacağım her detay için somut kanıt sunabileceğimi, tanık gösterebileceğimi ve adını anacağım her isimle kamusal alanda yüzleşmeye hazır olduğumu bilerek okumaya devam etmenizi rica ediyorum. Bu kısım benim için önemli. Zaten adını andığım herkesi de mail listesine cc’ledim. Bir itirazları varsa buradan yanıt verebilirler.
İşe başlamadan önce, 2021 Ocak’ında, İPA koordinatörü şehir plancısı Elif Fındıkoğlu ve İPA Genel Sekreteri şehir plancısı Oktay Kargül’le birkaç dakikalık kısa bir iş görüşmesi yaptık. Özgeçmişimin aradıkları nitelikleri karşıladığını, bazen mesai saatleri dışında olağanüstü işler gelebileceği şartını kabul ediyorsam işe giriş işlemlerini hemen başlatabileceklerini söylediler.
25 Mart 2021 itibariyle, bir İBB iştiraki olan İsper Personel Yönetimi Anonim Şirketi tarafindan Üstyapı Projeler Şube Müdürlüğü’nün uzman kadrosu üzerinden işe alındım ve işten çıkarılacağım güne kadar fiili olarak İstanbul Planlama Ajansı’na bağlı Koordinasyon biriminde çalıştım. Elif Fındıkoğlu (İPA Koordinatörü), Oktay Kargül (İPA Genel Sekreteri) ve Resul Emrah Şahan (İPA Müdürü), sıralı amirlerim olarak tanıtıldı. Hiçbir zaman yaptığım iş net bir şekilde tanımlanmamış olsa da, olağanüstü kaotik bir ortamda araştırma, raporlama, sunumlaştırma, yayın çıkarma, yöneticiler için düzenli bilgi notları hazırlama, web sitesi düzenleme ve ulusal/uluslararası medya için içerik üretme gibi işlerden sorumluydum.
İşe başladığım ilk ayın sonunda, yaptığım 34 saatlik ek mesaiyi işlediğim puantaj tablosu Koordinatör Elif Fındıkoğlu tarafından imzalandığı halde işleme konulmadı. Bu, ikinci ay da tekrar edince (yani bir hatadan kaynaklanıyor değildi), İPA Genel Sekreteri Oktay Kargül’den görüşme talep ettim.
Görüşmede, İstanbul Planlama Ajansı’nda ek mesailer için ücretlendirme yapılmadığı söylendi. Bunu doğru bulmadığımı, zaten kişisel olarak ücreti ödenecek olsa dahi önceliğimin mümkün olduğunca az ek mesai yapmak olduğunu söyledim. Mesai saatleri dışında her an iş geleceği kaygısının, iş dışında herhangi bir plan yapmama izin vermediğini ve bunun fiziksel ve ruhsal sağlığımı kötü etkilediğini belirttim. Yani ek mesailerle ilgili konu yalnızca ücretlendirilmemesi değildi. Ücret ödemeyeceğini bilen bir yöneticinin çalışanından daha fazla ek mesai talep etmesinin önünde bu dengeleyici faktör kendiliğinden kalkmış oluyordu. Bu durumu sorunlu bulduğumu kendisine açıkça ifade ettim (Hukuki mevzuatta açıkça hak olarak tanımlanan bu detayları açıklamak zorunda kaldığıma hala inanamıyorum). Bunun üzerine bana, çalışma şartlarının bu şekilde olduğunu, bunu değiştirmesinin mümkün olmadığını, kendilerinin de çok fazla çalıştığını, ancak bir lideri “başkan” yapma gayesini göz önünde bulundurduklarında yaptıkları işin başka bir anlama geldiğini gördüklerini söyledi. Bu ifade bende bir parça şok etkisi yarattı. İstanbul Planlama Ajansı’nı, orada çalışmaya başlamadan önce kamusal fayda üreten, dinamik, genç, umut vaad eden bir yapı olarak görmüştüm hep. Dolayısıyla daha makul bir karşı argüman duymayı bekliyordum.
Bu sözlere yanıt olarak, burada aktivist veya gönüllü olarak bulunmadığımı, kiramı ödemek için çalıştığımı ve dile getirdiği motivasyonu paylaşmadığımı, siyasi olarak da kendilerinden farklı düşündüğümü, dolayısıyla ek mesailer için ücret ödemeyeceğini ifade eden bir ortamda çalışamayacağımı, performansımla ilgili herhangi bir şikayetleri yoksa, beni kurum içinde başka bir birime kaydırmasını talep ettiğimi bildirdim. Bana, performansımdan ve ürettiğim işlerin niteliğinden gayet memnun olduklarını, bu talebimi değerlendireceklerini söyledi; ancak o toplantıdan 5 ay sonra, Eylül 2021’e kadar bu konuda herhangi bir geri dönüş sağlanmadı. Bu geçen zaman içinde bazı günler gece yarılarına kadar, bayram ve resmi tatillerde, haftasonlarında, ağır kovid pozitif tanılıyken dahi olağanüstü bir tempoyla çalışmaya devam etmek zorunda kaldım.
Nihayet Eylül 2021 başında Koordinatör Elif Fındıkoğlu ve Genel Sekreter Oktay Kargül’le birlikte bir görüşme yapabildik. Bana kurum içinde başka birimde görevlendirme olanağına baktıklarını ancak bunun mümkün olmadığını, yaptığım işten memnun oldukları için de beni kaybetmek istemediklerini, dolayısıyla çalışmaya devam etmek için başka bir isteğim varsa bunu karşılamayı değerlendirebileceklerini söylediler. Ben de, doktora öğrencisi olduğum İTÜ’de güz dönemi itibariyle yüzyüze öğretime geçildiğinden, aldığım iki ders için haftada 3+3, toplamda 6 saat derslere katılmak için izin alabilirsem fazla mesaileri tolere edebileceğimi söyledim. Bu şekilde anlaştık.
Aralık 2021’den Ocak 2022’nin üçüncü haftasına kadar kesintisiz çok yoğun bir çalışma sürecine girmiştik. İşlere yeterince destek verdiğimden emin olmak için, İPA yöneticileri talep etmediği halde, iki hafta boyunca doktora derslerine kendi insiyatifimle katılmadım. Hatta, final sunumunu ikinci defa ertelemeyi yakışıksız bulduğum için centilmenlik gereği bir dersten çekildiğimi ders hocasına bildirdim. Anlaşmamızın açık olmasına ve benim özverili tutumuma rağmen; katılamadığım sunumlardan birinin telafisi için önceden aldığım 45 dakikalık bir izin bile tacizlerle bölündü. Hakaretamiz sözler de işitince istifa etmeye karar verdim. Koordinatör Elif Fındıkoğlu’na, bu koşullarda daha fazla çalışamayacağımı, onları bu yoğunlukta yüzüstü bırakmayacağımı ama yeni bir personel bulduklarında ayrılmak istediğimi söyledim. Oktay Kargül’e aynı gün telefonla ulaşmaya çalıştım ancak telefonuna yanıt vermedi. Maruz kaldığım aşağılayıcı muamelenin failinin adını geçirmeden, işten ayrılmak istediğimi bildiren bir mesaj yolladım. Kısa bir zaman sonra ofise geleceğini, yüzyüze görüşmemizin daha iyi olacağını söyledi. Yüzyüze görüşmemizde, Eylül ayındaki görüşmemizden sonra ek mesailer konusu daha katlanılmaz hale geldiği halde hiç itiraz etmediğimi, ancak bir anlaşma yaptığımızı, kendilerinin ona bile sadık kalmadıklarını söyledim. Son zamanlarda yöneticilerin üslubundaki hakaret tonlarının arttığını, bunun öncekilere benzemeyen bambaşka bir durum olduğunu ve bunu asla kabul etmediğimi aktardım. Oktay Kargül seçimlerin yaklaştığını ve işlerin daha da kontrolden çıkmasını beklediğini söyleyerek yanıtladı. İstifa kararıma saygı duyduğunu ve dilediğim zaman ayrılabileceğimi söyledi.
Ben sersemlemiş halde, çalışabileceğim başka iş ararken, 8 Şubat 2022 tarihinde benim de dahil olduğum Koordinasyon birimi çalışanları olarak (şehir plancıları Sena C. ve Nuri Cem C., mimarlar İdil B., Melis K. ve Büşra T.) birim yöneticileri (İPA Genel Sekreteri Oktay Kargül, İPA Genel Koordinatörü Esra Huri Bulduk ve İPA Koordinatörü Elif Fındıkoğlu) tarafından bir toplantı için çağırıldık. Toplantı, “sizi bu aralar çok başıboş bıraktık” sözleriyle açıldı ve yöneticiler özet olarak; çalışma koşullarının değişmeyeceğini, hatta daha da ağırlaşacağını, bundan hoşnutsuz olduğunu düşünenler için kapının orada olduğunu, düşünüp bir an önce ayrılma ya da devam etme kararımızı kendilerine bildirmemizi kaba, üstten, aşağılayıcı bir üslupla dile getirdiler. Oktay Kargül’ün konuşmanın bir yerinde “Şehir Plancıları Odası yöneticisi şapkamla söylüyorum arkadaşlar: size mobbing uyguluyoruz. Üzücü ama durum bu.” dediği an nutkum tutuldu. İlkeler ve yaşamın hakikati arasında her zaman belli düzeyde bir çelişki vardır. Ancak bunun bu şekilde dile getirilmesi… Bu bambaşka bir aşamaydı. Toplantı boyunca şaşkınlıktan ve utançtan tek kelime edemedim. O gün işten erken ayrıldım. Ertesi gün işe gidemedim. Bütün gün yataktan çıkamadım. Mideme kramplar giriyordu.
İnsanlık dışı çalışma koşullarına itiraz ettikten sonra, yöneticilerin beni istifaya zorlamasını bu kadar kolay kabullendiğim için kendime kızdım.
11 Şubat Cuma günü Koordinasyon birimi çalışma grubuna şu mesajı attım:
Herkese merhaba,
Salı günkü toplantı beni biraz sarstı. Önerdiğiniz gibi üzerine düşündüm ve birkaç karar aldım. Öncelikle dayattığınız şartlarda çalışmayı kabul etmiyorum. Hayatımı kazanmak için her gün dürüstçe emek verdiğime inandığım bu işe ihtiyacım var ve siz makul bir gerekçe öne sürerek işten çıkarmadıkça istifa etmeyi düşünmüyorum. Her sabah mesaimin başında olacağım ve mesai saatleri içinde benden istediğiniz işleri yerine getirmeye devam edeceğim.
Bundan sonra ücretlendirileceği açıkça taahhüt edilmedikçe ek mesai yapmayacağım. Bunu buradan yazıyorum çünkü mesai arkadaşlarımın onları yalnız bıraktığımı ve işten kaçındığımı düşünmesini istemiyorum. Haysiyetli bir yaşam istiyorum ve bundan taviz vermeyeceğim. Yasalardan kaynaklanan bütün haklarımı saklı tuttuğumu hatırlatırım.
Lütfen kimse yazdıklarımı kişisel algılamasın.
Sevgiler.
Bunun üzerine Oktay Kargül şöyle bir yanıt yazdı:
Emeklerin için teşekkürler. Daha önce senin çıkış konuşmanı zaten yapmıştık. Bu dakikadan sonra devam etmemizi gerektiren herhangi bir durum söz konusu değildir. Sevgiler
Ben de işten çıkarma gerekçesini sordum. İş Kanunu’nun 17. ve 18. maddelerine istinaden çıkış işlemlerinin gerçekleşeceğini ve bundan sonraki sürecin İK üzerinden ilerleyeceğini bildirdi.
Pazartesi günü ofise geleceğimi ve kendisi beni güvenliklerce attırmadıkça işimin başında olacağımı söyledim. O gün bütün çalışma dosyalarına erişimim kısıtlandı. WhatsApp gruplarından çıkarıldım.
Taahhüt ettiğim gibi sonraki pazartesi ve takip eden günlerde ofise gittim. Her sabah rutin olarak yerine getirdiğim işleri sürdürdüm. 1 ay boyunca bana birkaç istisna dışında hiç iş verilmedi. Korkunç bir psikolojik ablukaya alındım. Yöneticiler hiçbir şekilde beni muhatap almadılar ve işten çıkarılma sürecinin işletilip iletilmediği hakkında bilgi vermediler.
18 Şubat’ta Elif Fındıkoğlu’na şöyle bir mesaj yolladım:
Elif merhaba, bir şey soracağım. Bugün ders kayıtlarının son günü ve içinde bulunduğum belirsizlikte ne yapmam gerektiğini kestiremiyorum. En azından Oktay’ın söylediği işten çıkarma süreci başlatıldı mı, onu biliyor musun?
Eğer işten çıkarılma süreci işletilmişse ders programımı ona göre düzenlemek için bu bilgiye ihtiyacım vardı. Ya da yeni bir iş arayıp aramayacağımı öğrenmek için.. Elif Fındıkoğlu, Oktay Kargül’den benimle görüşebileceğini öğrendiğini bildirdi. Yanıttan sonra görüşmeye gittim. Oktay Kargül, diğer çalışma arkadaşlarımın da bulunduğu bir grupta böyle bir mesaj atmayı bana yakıştırmadığını, çalışma ekosistemine zarar vermeye hakkım olmadığını söyledi. Benim de ona toplantı sırasında söylediği sözleri yakıştırmadığımı ve “ekosistem”in ilginç bir sözcük seçimi olduğunu ifade ettim.
Bana, dosyamın insan kaynaklarına iletildiğini ve kendisinin İsper Müdürü Banu Saraçlar’a, benim başka birimde görevlendirilmem konusunda öneride bulunduğunu, muhtemelen sürecin bu şekilde sonuçlanacağını ancak işten çıkarılmayacağımı garanti edemeyeceğini söyledi. Geri adım atmayacağımı, beni işten çıkarmaları halinde işe iade davası açacağımı, ek mesai yaptığımı kanıtlayan başka delil sunamayacağım için de çalıştığımız saatlerde iş gruplarında yaptığımız yazışmaları kullanmak zorunda kalacağımı; bu konuda herhangi bir sorumluluk kabul etmediğimi kendisine ifade ettim. Bana istifa kararımdan vazgeçmemin zaten bir geri adım olup olmadığını sordu. Şaka yapmıyordu.
O gün bana geri bildirim vereceğini taahhüt ettiği halde herhangi bir dönüş yapmadı. Dolayısıyla çok istediğim birkaç derse hiç kaydolamadım.
23 Şubat’ta İsper A.Ş. insan kaynaklarından bir telefon aldım. Aynı gün içinde bir görüşme yapmak istediklerini söylediler. Elif Fındıkoğlu’nu bilgilendirip apar topar Florya’dan Eyüpsultan’daki İsper merkez ofisine gittim. Burada İştirakler Müdürü Fisun Kavukçu ile görüştük. Gayet nazik bir şekilde karşıladı beni ve anlatmak istediğim bir şey varsa dinleyeceğini söyledi. Kendisinin beni davet ettiğini, görüşmenin konusunu bile bilmediğimi söyledim. Kendisine, “istifa etmek istediğimin ancak para koparmak için kendimi kovdurmaya çalıştığımın” aktarıldığını söyledi. Dehşete düşmüştüm. Bu ithamı kabul etmediğimi, bu sözleri kim dile getirdiyse benden özür dilemesi gerektiğini söyledim. Bu gergin girişten sonra başımdan geçenleri en baştan tane tane anlattım. Fisun Hanım söylediklerimi şaşkınlıkla dinledi ve notlar aldı. Anlattığım çerçevede beni yasal olarak işten çıkarmalarının mümkün olmadığını, eğer kabul edersem beni başka bir birimde görevlendirebileceklerini söyledi. Somut bir teklifle gelirlerse memnuniyetle değerlendirebileceğimi belirttim. Bana en geç iki hafta içinde bir yanıt vereceğini söyledi. Konuştuklarımızın aramızda kalmasını istemişti.
Bu görüşmeden 5 gün sonra, 28 Şubat’ta, işe alımımın yapıldığı Üstyapı Projeler Şube Müdürlüğü’nde çalışan Uğur Mete telefonla beni arayarak öğleden sonra saat 2’de iş akdimin feshi için kendisinin İsper Merkez ofise çağırıldığını, beni de beklediklerini aktardı. Bu gelişme tamamen sürprüz olmuştu. İnsan Kaynakları’nı telefonla aradığım halde bu konuda sağlıklı bir bilgi alamadım. Beni işten çıkarmak gibi bir niyetleri varsa bunu kendilerinden duymaya hakkım olduğunu, bu şekilde haber almayı yakışıksız bulduğumu söyledim. Telefon yüzüme kapatıldı.
İsper merkez ofisine gitmek üzere Florya istasyonundan trene bindikten 10 dakika sonra, insan kaynaklarından toplantının ertelendiğini bildiren bir telefon aldım. O anda bir panik atak geçirdim ve trende yığılıp kaldım. Bu insanlık dışı, ciddiyetsiz, aşağılayıcı muamelelerin sonu gelmeyecek gibiydi.
Ertesi gün psikiyatriste gittim. Anksiyete bozukluğu tanısı kondu.
11 Mart 2022’de İPA müdürü şehir plancısı Resul Emrah Şahan’a şöyle bir mesaj yolladım:
Emrah Bey merhaba, nasılsınız?
Ramazan ben. 1 yıldır Koordinasyon biriminde Elif’le birlikte çalışıyorum.
Yaptığım ek mesailerin ücretlendirilmemesine itiraz ettiğim için işten çıkarılacağım bildirildi. Bunun haksızlık olduğunu düşünüyorum. Meseleden haberiniz olmadığını varsayarak size de bilgi vermek istedim. Ayrıntıları duymak isterseniz, dilediğiniz zaman görüşebiliriz.
Selamlar.
Kendisinden herhangi bir yanıt alamadım.
13 Mart 2022 tarihinde cep telefonuma gelen bir SGK SMS’iyle, 11 Mart 2022 itibariyle iş akdimin işveren tarafından haklı sebep bildirilmeden feshedildiğini öğrendim. İş arkadaşım Nuri Cem Ceylan bana Oktay Kargül’ün sonraki gün benimle Bimtaş ofiste görüşmek istediğini bildirdi. Ancak toplantı için ofise çağırıldığım gün önceden haber vermeden, toplantının iptal edildiği bilgisi geldi. Bunun üzerine İPA Müdürü Resul Emrah Şahan’a yeni bir mesaj yolladım:
Emrah Bey,
Durumdan haberdar olmadığınızı varsayarak saflık etmişim sanırım. Işten çıkarıldığımı bu SMS’le öğrenmek biraz saygısızca göründü.
İşe başlamadan çok önce sizi bu yazınızdan tanımıştım: https://web.archive.org/web/20250128212635/https://www.yapi.com.tr/haberler/impdeki-330-gun-icin-istanbula-gunah-cikarmak_51655.html
Kınadığınız şeye dönüştüğünüzü görmek üzücü.
Üslubumu yadırgadığını, bu ifadeyi hakaret olarak yorumladığını söyledi. Konuya bir boyutuyla hakim olduğunu, Oktay Kargül’e benimle konuşmasını söylediğini aktardı.
Bu kadar. Sonra sessizlik.
Bu muameleler dizisine tepki olarak İPA kurumsal mail hesabından tüm İPA mensuplarına iletilecek biçimde “Ayağınızı Denk Almanız Hakkında” başlıklı bir mail yolladım:
Sevgili çalışma arkadaşlarımız,
Bildiğiniz gibi bir süre önce sistematik emek sömürüsü ve işten atma tehditlerine karşı çıkan Koordinasyon birimi çalışanımız Ramazan Oruç’un işten çıkarılacağı söylentileri gündeme gelmişti. Bu konuda ne kendisine ne de sizlere bir açıklama yapmaya tenezzül etmediğinizi fark etmişsinizdir. Kendisinin bugün itibariyle iş akdinin feshedildiğini duyurmaktan büyük mutluluk duyarız. ilgiliye hiçbir ön bilgilendirme yapılmadan işten çıkarma talebi SGK’ya bildirilmiş ve şahsın kurumumuzla ilişiği kesilmiştir.
Çalışma koşulları, maruz kaklığınız gayri insani muameleler ve ücretlendirilmeyen ek mesailer hakkında itiraz edecek olursanız sizlerin de benzer akıbeti paylaşacağınızı hatırlatırız.
15.03.2022 salı günü itibariyle ofislerde çalışmaya devam edeceğiz.
Sevgiler,
Not: Emeğin güvencesizleştirilmesi, dayanışma gibi temalar üzerine hazırladığımız bütün çalışmaları bugün itibariyle yayından kaldırıyoruz. Kişisel bilgisayarında bu yayınların dijital kopyaları olanların dosyaları ivedilikle silmelerini rica ederiz. Ayrıca 3 günlük yemek haklarınız bir sonraki aya devredecek.
Bu mail üzerine İPA kanalından, tehdit dozu yüksek birkaç telefon aldım. Bunun profesyonelce bir hareket olmadığı teessüflerinin yanında, bir çeşit kariyer intiharı yaptığım dostça tespitlerine de maruz kaldım.
16 Mart 2022 tarihinde ise E-45697325–900–13426 Sayılı belge ile
“Sorumluluğunuza verilen işlerde yetersiz kaldığınız,. bunun ekip arkadaşlarınız üzerinde fazladan iş yüküne neden olduğu, ayrıca işyeri ekip arkadaşlarınız ve yöneticilerıniz hakkında kabul edilemez üslup ile olumsuz davranışlarda bulunduğunuz, tüm bu hususların da çalıştığınız departmanda işleyişin bozulmasına sebebiyet verdiği tespit edilmiştir. (…) 09.03.2022 tarihli Genel Müdürlük olanı ile 4857 sayılı İş Kanunu’nun 17. ve 18. maddeleri uyarınca iş sözleşmeniz 11.03.2022 tarihi itibariyle feshedilmiştir.”
açıklamasının yer aldığı bir tebligat adresime gönderildi. İşin ilginç tarafı, aynı kanunun bir de 19. maddesi var. O madde de performans ya da davranış nedeniyle işine son verilmek istenen işçiden yazılı savunma istenmesini şart koşuyor. Benden hiçbir şekilde bir savunma istenmedi. Yani İsper A.Ş. kurumsal olarak esastan değil şekil yönüyle dava kaybetmeyi tercih etmiş görünüyor (bkz).
Avukatım daha önce böyle bir dosyayla hiç karşılaşmadığını söyledi.
16 Mart’ta eski Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı Akif Burak Atlar benimle görüşmek istediğini söyledi. 2 gün sonra, 18 Mart’ta yüz yüze görüştük. Kendisini gıyabında tanıdığımı, saygı duyduğumu ve benimle ister kişisel inisiyatifiyle, isterse de İPA’yı temsilen görüşmek istemiş olsun, soracağı ne varsa içtenlikle cevap vereceğimi söyledim. Hikayemi baştan sona kısaca anlattım. Büyük bir şaşkınlıkla dinledi. Başıma gelenlerden dolayı üzüntü duyduğunu, bir talebim varsa İPA yönetimine iletebileceğini söyledi. İki somut talebim olduğunu belirttim: iade-i itibar ve işe iade.
25 Mart’ta İPA Genel Koordinatörü Esra Huri Bulduk, Akif Burak Atlar’la yaptığımız görüşme üzerine benimle bir toplantı yapmak istediğini söyledi. Toplantıya (en yakın çalıştığım kişi olduğundan tanıklık etmesi için) Elif Fındıkoğlu’nun da katılmasını istedim. Benim cephemden olayı bir kez de onlara anlattım. Anlattıklarımın çoğunun, her ikisi de yakın tanığı olduğu için karşılıklı teyitleşerek ilerledik. Oktay Kargül’le ikili konuşmalarımız konusunda şüpheleri varsa, tanıklıklarında, diledikleri zaman kendisiyle de yüzleşebileceğimi belirttim.
Mail eylemimin kendilerini zor duruma düşürdüğünü, (keşke) yapmamamın daha iyi olacağını söylediler. Benimle neden 1 ay boyunca hiç görüşmedikleri konusunu hatırlatarak, o mail atılmasaydı bugün bu toplantının da gerçekleşemeyeceğini söyledim. Şiddet içermeyen, politik ve bence meşru bir eylemdi, geride kalan arkadaşlarıma dolaylı olarak fayda verecekti ve stratejik olarak da işe yaramıştı.
Sonuçta Esra Huri Bulduk, İPA’nın kurumsal olarak benden özür dilediğini söyleyerek, iade-i itibar talebim için başka bir şey gerekip gerekmediğini sordu. İsper tarafından işten çıkarıldığımı bildiren tebligatta yer alan ithamların hiçbirini kabul etmediğimi, tamamının yalan olduğunu kendilerinin de çok iyi bildiğini, bunun düzeltilmesini istediğimi söyledim. Esra Huri Bulduk, kendilerine danışılmadan, bilgileri ve rızaları dışında bu tebligatın yazıldığını ve kendilerine sorulması halinde gerçekte konunun çalışma performansım ya da davranışlarım olmadığını, yasal haklarımı talep etmemin kendilerini rahatsız etmesi nedeniyle işten çıkarıldığımı doğrulayacaklarını söyledi. İşe iade konusunda da İPA Müdürü Resul Emrah Şahan’dan onay almaya ihtiyacı olduğunu, cevabı en kısa zamanda bana ileteceğini ifade etti.
30 Mart 2022’de İPA Genel Koordinatörü Esra Huri Bulduk, mevcut konjonktürde işe iade edilmemin kendilerini iyi göstermeyeceği kanaati nedeniyle İPA Müdürü Resul Emrah Şahan’ın kesin olarak o yolu kapattığını bildirdi. İşe iade davası açmakta özgür olduğumu, ama dava lehime sonuçlansa bile tazminat ödenerek işe iade edilmemin engelleneceğini söyledi.
İstersem bana özel sektörde iş arayabilirlermiş!
Defalarca kez ısrarla muhataplarımla paylaştığım deneyimimin özeti bu. Bunlardan İPA yönetimi içinde haberi olmayan kimse yok. İşin tuhaf tarafı, anlattıklarıma itiraz eden de yok. Sağır edici bir sessizlik var ama. Diğer taraftan herkes her şeyin farkında. Burada yaptığımın bir sahne performansı olmadığını dikkatlerinize sunuyorum. Bir hikaye anlatmıyorum. Dolayısıyla kurban rolüne özel bir ilgim de yok. Bu, benim hayatım. Hayat hakkım için mücadele etmeye inanıyorum ve bunda samimiyim. Maalesef mücadele örgütleme konusunda hiçbir deneyimim yok. Çok kimse de tanımıyorum zaten. O yüzden söylediklerimin bir etki yaratmasını da beklemiyorum. Sizlerden tanık olmanızı istiyorum sadece.
Çalıştığım süre boyunca tanıştığım harika insanların özverili emekleriyle ilmek ilmek inşa ettiği bir yapının, yöneticilerinin ilkelerle bağ kuramayan iradi tutumları ile neye dönüştüğünü meslektaşlarıma ifşa etmek istedim. Bu kararı almak benim için kolay olmadı. Her şeyden önce çok yorgun hissediyorum. Yazarken düşünmek bazı travmaları tetikliyor. Sonra iliklerimde hissettiğim derin umutsuzluk, bu çabaya değip değmeyeceğini sorgulatıyor.
Diğer taraftan ama, aralarında oda yöneticilerinin de bulunduğu kişilerin güçle kurdukları ilişkinin öğretici olduğunu düşünüyorum. Kendi mikro iktidar alanlarındaki hoyratlığın sonuçları olmayacağından çok eminler. Bu, hukukun askıya alındığı mevcut pratiğin kerhen tasdiki anlamına geldiği için çok tehlikeli. Sözgelimi “işe iade davasını kazansan dahi, tazminatını öder seni işe almayız” tavrında kendini açığa vuran kötücül özgüveni dikkatlerinize sunuyorum. Bunun, görevi kötüye kullanarak kamu zararına neden olmak gibi, açıkça tanımlanmış bir suç fiili olduğu nasıl ihmal edilebilir? Bu tavrı takınan birinin demokratik bir toplum tahayyülünün lehine çalışabileceğini düşünebilir miyiz? Gelecek tasavvurlarımızın bu çizgide ortaklaşmasının imkanı yok.
Peki ortaklaşacağımız zemin ne? Bunun hakkında sizlerden de bir şeyler duymayı çok isterim. Bu mektubu birlikte tamamlayalım çok istiyorum.
Herkese içten selamlar.