Kim Kimin Yasını Neden Tutar?
Yas Temalı Modern Sanat Temsillerine Yaklaşım İçin Bir Kuram Geliştirme Denemesi
Ölümde bana anlaşılmaz gelen çok az taraf var. Bir organizmanın yaşamını sonlandıran kimyasal süreçler hakkında yazılanları okuduğumda hemen ikna oluyorum. Hayatın ortaya çıkışı üzerine düşünmek bana ölüm üzerine düşünmekten daha ilginç geliyor. Ölüm üzerine düşünürüm. Eskiden daha fazla düşünürdüm. Uyluklarıma bir uyuşukluk yayılır; bacaklarımdan tırmanır…
Öleceğimi idrak edebiliyorum. Fakat hayatımın düşüncelerimin denetiminde ilerlemediği büyük bölümünde ölümün ayırdına varmıyorum. Yani aklıma getirmedikçe, kendiliğinden bir ölüm fikrinin bilincimde açığa çıkmadığını gözledim. Bunun dışında, kurumsal yalanların yaygınlığı ve bunlara inanmaya yatkınlığımız bende berbat bir paranoya yarattı. Bazen işi şeytanın avukatlığını yapmaktan çıkarıp onun sözcülüğüne vardırıyorum.
BÖLÜM BİR: FRAGMANLAR
Empati Meselesi
Karda oynarkan düşüp bileğini inciten arkadaşımın acısını hissetme düzeyim, geçmişte bileğimi ne sertlikte incittiğimle mi ilgilidir?
Asimptot
Hergün aynı otobüse binerken selamlaştığımız, adının Ezgi olduğunu sandığım, kadın ile; her hafta sonu beraber kahve içtiğimiz arkadaşım ve hayatımda ondan daha değerli kimsenin olmadığına inandığım iki yıldır benden uzakta olan kız arkadaşım: Aynı felakete maruz kalsalar, acaba canımı en çok hangisinden gelecek kötü haber acıtır? Bana yaklaştıkça artan acı bana değdiğinde sonsuza mı yakınsar?
Kültürel Kodlar
İki gün açken üçüncü güne uyandığımda, serbestçe girebildiğim bir süpermarketin raflarındaki yiyeceklere dokunmama engel olan güç nedir? Açlığın açığa vurduğu vahşetimi baskılayan korkularım, özvarlığımı koruma kaygıma baskın geliyorsa; genetik belirlenimlere üstün, sapkın bir başka -türev- tabiat tarafından mı sarmalanıyorum? Kendini, davranışlarımda açığa vuran bu kurallar dizgesiyle, takındığım tutumlar bakımından çelişmemek için, onun dayattığı düzeyde bir uzlaşıya mecbur muyum?
Yabancı Dil
Kendimi ifade edemediğim, ifade edileni anlamadığım diller bana yabancıdır. Yabancı diller öğrenilebilir yapılardır. Kullanmayacağım bir dili öğrenmeye çalışmam. Dili öğrenmem kullanabileceğimi garantilemez. Etkileşim için o dili bilegelenlerle iletişim kurmam gerekir. Sadece insanları kastetmiyorum.
Anonimliğin Doğası
Mensubu olduğum cemiyetin aldığı bir kararı yerine getiren biri olarak eylemimden hangi oranda bir birey olarak sorumluyumdur? Bir başka üyenin de yapabileceği bir eylemi onun yapmamış olması ile benim yapmış olmam, sonuç üzerinde belirleyici bir farklılık yaratmayacaksa, bir fail olarak anonimleşirim. Apaçık ortada olmam kimse için tek başına bir şey ifade etmez. Diğer taraftan, benzer fiilleri sürekli gerçekleştirmem, hem fiilin kendisini ve hem de nesnesini anonimleştirir.
Söylencenin Evrimi
Fazlalıklardan arınır, eksiklerini kapatır. Ancak bunlar hep hâkim koşulların belirlediği normlara göredir. Yani bir söylence, çağının gereklerini karşıladığı sürece varlığını sürdürebilir. Böylece söz, ilk söyleyeninin hiç kastetmediği bir anlama gelmeye başlamış olabilir. Sürecektir. Aktarıcı, misyonunun ne olduğunu her zaman bilir. Teknoloji, onun kılavuzu değil takipçisidir.
Ölümdeki Gizem
Ölüm fikri, ne zamandan beridir kendini yaşamın karşısında konumlandırıyor? Ölümü acıyla anan, ona indirgeyen… Hayatları ellerinden zorla alınmışların hüznü; hangi hayat zorla elimden alınmayacak?
BÖLÜM İKİ: SENTEZ TASLAĞI
Gariban aşağılanır, dövülür, öldürülür. Onun ailesi de garibandır. Aşağılanmıştır, dövülmüş. Henüz ölmediyse hayatıyla tehdit edilir. Dolayısıyla acı, onun yaşam deneyimidir. Temsil, onlar için acıyı hafifletmenin bir aracı olabilir mi?
Ölenin hayattayken nasıl yaşadığını, ölmekle nelerden mahrum kaldığını, ölümünün kalanlar için nasıl bir acıya dönüştüğünü filan anlatan ağıtlar var. Her kayıp için ağıtlar farklılaşır. Çok ölüm çok ağıt demek olur. Her seferinde, her giden için apayrı sözler. Ağıtta dile gelen, kaybı yaşayanın gideni temsilidir. Doğası gereği o an için, orada var olur ve an geçtikçe sonsuza kadar kaybolur: hatırlanmazlar.
Birileri kaydetmeyi akıl edene kadar kimse kaydetmeyi akıl etmemişti.
Bir sanat galerisinin kapısını dikenli tellerle çevrelediğinizde yeryüzünde aşağı görülen hiçbir güç yoktur ki bu kapıyı aşamasın. Öyle ya da böyle! Ancak sanat icrası ve teşhiri için özelleşmiş mekânlar sınıfsal -hadi statü- kodlarla mühürlendiğinden buralara erişmek, acısını temsil mesafesinden görüp boşluğunun üstünü örtmeye ihtiyaç duyduğunu iddia ettiğimiz asıl yas tutanlar için baştan aşılmazdır. Ayrıca sanatın imgelerle inşa ettiği dil, o dili bilmeyeni dışlar. Acıyı empati üzerinden deneyimleyip bunu sanatında işlemek, anlatılanı olandan uzakta konumlama ihtimalini baştan içerir. Her durumda kullanıln imge dili kadim bir söylenceye yaslanır. Bugünün gerçekliği onda açığa çıkar. Bu nedenle bugün için bile, bugün için de, kusurludur. Bazı kavramlar, nesnel hiçbir gereklilik yokken, bazı başka kavramların yerine geçer. Örtmek kavramının yasla ilişkisi evrensel bir uzlaşıyla kurulmuşsa da, yerelde örtmenin alt anlamları amaçlananın zıttı bir etki yaratabilir.
Böyle bir sergiyi görmeyi kabul edecek kitlenin mensuplarının, bu tür sergilerin bir amacı olarak görülebilecek yüzleşme eylemini daha önce de gerçekleştirdiklerinden kuşkuları yoktur. Değilse de daha sonra gerçekleşecek birçoklarının ilkidir. Söylemek istediğim, yüzleşme, zaten yüzleşmekten kaçınmayacak insanların defalarca yüzleştirildiği; ancak asıl muhataplarına temas etmediği, yapısı gereği edemeyeceği kapalı bir ritüel olmak zorunda.
Kafam karışık.