Nasıl Jet-lag Kalınır?
“…diğer yurttaşlarıyla birlikte yaşar ama onları görmez, onlara dokunur ama onları hissetmez, kendi içinde ve yalnız kendisi için varlığını sürdürür. Belki hala bir yerlerde bir akrabaları vardır ama o ülkesini yitirmiştir…” — Tocqueville
Giriş
Adına internet dediğimiz fenomenin yaratıcıları, geliştiricilerinin neredeyse tamamı hayatta. Onlardan biri eline 1982’den kalma bir fihrist alıp: “Bu” diyor, “o yıl e-posta adresi bulunan herkesin isminin kayıtlı olduğu rehber” (Hills, 2003). Eline bakıyoruz, yüzündeki ifadeye, elinde salladığına ve beden hareketlerine; nostalji duygusu tırmanıyor. Geçtiğini bildiğimiz zamandan çok daha fazlasının geçtiğini sanıyoruz. Kendi kendini besleyen muazzam bir bilgi yığılması zaman algımızı şaşırtıyor. Bu, hem sentezlenen bilgilerin artışı ve hem de bu bilgilerin kaydı ve yayımını da sağlayacak olan teknoloji bilgisinin artışı olarak anlaşılmalı.
İletişim açısından internetin rolünü birçok açıdan ele almak mümkün. Haber, bilgi vb. mesaja sahip bir kaynak, bunu alacak bir alıcı ve kanal olarak da internet bir araya geldiğinde (Yılmaz, 1996) tamamlanan klasik bir iletişim sürecinden söz edilebilir. Bununla birlikte, küresel ölçekte işleyen ve sınırları aşarak toplumları ve kurumları yeni zaman-mekan bileşimlerinde entegre edip bağlayarak, gerçekte ve deneyimde dünyayı birbirine daha bağlı duruma getirmesi (Larrain, 1995, akt.: Güzel, 2006) de internetin kendine has biçimde üstlendiği rolünün gereğinden.
İnternetin Anlamını Araştırmak
Danny Hills, teknolojiye -internet bağlamında- artan bağımlılığa dikkat çektikten sonra, bir uzay aracının iki kutbu arasında bile astronotların internet protokollerine tabi bir iletişim gerçekleştirdiğini söylüyor ve ekliyor: “Asla bunun için tasarlanmamıştı” Peki internet ne için tasarlanmışı?
“Yani biz sistemi kurduk. Her bir parçasını da anlıyoruz. Fakat bunu umduğumuzdan çok farklı şekilde kullanıyoruz ve bu artık tasarlanma amacından çok çok farklı ölçeklere ulaştı. Ve şu anda hiç kimse tam olarak neler için kullanıldığını anlamıyor. Bütün parçalarını bizim tasarladığımız fakat tam olarak, kimsenin nasıl işlediğini anlamadığı ve küçük ayrıntılarını bilmediği ve ne tür sonuçlar doğuracağı bilinmeyen finans sistemi gibi gelişen bir sisteme dönüşüyor. Ve böylece internet hakkında, ‘şunu yapar, bunu yapar; gelecekte de şunları şunları yapacak’ diyen bir uzmanın konuşmasını duyarsanız, ekonomi hakkında yorum yapan bir finansçı ya da hava tahmini yapan bir sunucu konuşuyor muamelesi yapabilirsiniz” (Hills, 2013)
Küresel ve yerel olan arasındaki sınırları belirsizleştirerek, iletişim ve etkileşimde yeni kanallar açarak ve giderek daha fazla günlük işin çevrim içinde halledilmesini sağlayarak, günlük yaşamın sınırlarını dönüştürmekte (Denizci, 2009). Müthiş bir imkânlar silsilesi iletişim açısından ama ne iletiliyor? Bu, yüzyıldan fazla bir zaman önce şöyle lanetlenecekti: Herkesin okumayı öğrenme hakkının olması, zamanla sadece yazmayı değil, düşünmeyi de mahveder. Bir zamanlar tanrıydı tin, sonra insan oldu ve şimdi hatta ayaktakımından birisi olacak (Nietzsche, 2012).
Ekonomik Anlamları
Neo-klasik kapitalizmin bir ideoloji olarak benimsenmesiyle başlayan büyük dönüşümün bütün emareleri bu yeni mecrada billurlaşmıştır. Aynı zamanda dönüşümün bir sürdürücüsüdür de. Kolektif toplumsal özneler -sınıf, ulus ya da etnik özneler — parçalanmaya uğramış ve çoğullaşmış hale gelirken birey öznenin önem kazanması (Hall, 1995) internet ortamında toplumsal hayatta gözlendiğinden daha açık biçimde kendini belli eder.
Bütün diğer toplumsal kurumların geçirdiği rasyonelleşme sürecini internet çok çabuk atlattı. Akademik yazının elektronik dergilerde yayınlanıp yayınlanmayacağı[1] gibi bugünden bakıldığında anlamsız gelebilecek bir tartışmada, karşı çıkışların makul endişelerle gerekçelendirildiği bilgisi bile tartışmayı neden anlamsız gördüğümüz hakkında pekişmiş yargımızı esnetemiyor. Çünkü süreç kendi sağlamasını yaparak, kuşkuyu kurgusu gereği dışlayarak ve bunu kuşkusuzluk olarak sunarak ilerler. Ama söz gelimi yeni akademik yayınlarda kaynakçaların neden 20 yıl öncesine dair cüzi miktarda referans içerdiği ya da hiç içermediği gibi bir soru da havada asılı kalıyor. Rasyonelleştirmenin sağladığı sorgulanamaz bir iktidar varlığı hegemonyasını bu mecrada da kurdu. Bugün artık iktidar kendini salt teknoloji aracılığıyla değil, tersine teknoloji olarak ölümsüzleştirmekte ve genişletmekte (…) Max Weber’in anladığı biçimde “rasyonellik” burada çifte yüzünü gösterir: o artık, salt tarihsel olarak zamanını doldurmuş üretim ilişkilerinin objektif açıdan aşın olan baskısının maskesinin düşürüleceği, üretici güçlerin seviyesi için eleştirel bir ölçü değildir, tersine aynı üretim ilişkilerinin işleve uygun bir kurumsal çerçeve olarak haklandırılabilecekleri apolejetik bir ölçüttür de (Habermas, 1993).
Kendini her koşulda yeniden üreten hegemonyanın internet ortamında da varlığını hissettirdiği özellikle birkaç üst yapı var. Bunlardan en dikkat çekeni alan adlarında kullanılacak karakterlerin sınırlanması. İnternet teknolojisinin özü İngilizceye dayanmakta, hatta internet üzerindeki küresel iletişime katılmak bir ölçüde bu dilin deyimlerini de bilmeyi gerektirmekte (Güzel, 2006). Dillerin internet vasıtasıyla İngilizcenin baskısı altına girdiği tezi (Yaman ve Erdoğan, 2007) sıkça işleniyor. Bu durumun dillere zarar verdiği, onları aşındırdığı iddiasına karşılık dile yeni boyutlar kazandırdığı için faydalı olduğu görüşü öne sürülmekte.
Mülkiyet tanımlarının internete sokulmaya çalışması da hegemonyanın kendini dayatmasının bir başka biçimi. Bilginin metalaşması ve bunun mülkiyeti tartışmaları hep çok taze. Hukuki altyapısı da gecikmeden devreye konuyor. Artık metalaşan enformasyon patent, telif hakkı ve lisans kanunları ile korunarak özel mülkiyet altına alınıyor (Çalışkan, 2009). henüz tam olarak hiç kimseye ait ol(a)mayan, dolayısıyla herkese aitmiş gibi kullanılan ve de her türlü bilgiyle haberin serbestçe aktığı bir kamusal ortam olarak neredeyse kutsanan internet hızla ticarileşmekte (Alankuş, 2003; akt.: Uysal, 2007)
Bilginin infografiklerle hap şeklinde sunulması ya da twitter.com gibi karakter sayısı sınırlamalı sosyal ağların yaygınlaşması uzun metinlere tahammül edememe sonucu doğurmakta. Bu tartışmalar her seferinde gelenek-yenilik çatışmasına dönüşmekte. Her an geride kalan zamana ait olan değerlerin varoluşmakta olanla yer değiştirmesi. Bu akışta muhafaza etme iddiasının bir karşılığı yok. Takip etmek ya da katkı sunmak; tıpkı dışında kalmak gibi normal… Mevcut dünyanın kodlarının sanal olana nasıl taşınacağı, ideolojinin mevcut halinin bir kopyası mı olacağı sorusu tam da bu noktada sorulmayı hak ediyor.
Mekânsal Anlamlar
Andrew Blum, çevrimiçi olduğu uzun sürelerde bağlı bulunduğu âlemin fiziksel bir karşılığı bulunmadığını keşfettiğinde, evindeki internet kablosunu duvardan çekip takip ettiğinde nereye varacağını merak etmiş. “Acaba nereye varırdım? İnternet gerçekten de ziyaret edebileceğiniz bir yer mi? Gidebilir miyim oraya? Kimle karşılaşırım? Yani orada bir yerlerde gerçekten bir şey var mı?” Araştırmaları onu New York 60 Hudson Bulvarı’ndaki dünyanın en önemli veri merkezlerinden birine götürmüş. Bunun gibi bir düzine binadan çıkan fiberoptik kablolar okyanuslardan geçerek kıtaları Amerika’ya bağlıyor. “Bu fiziksel biçimi gördüğümüzde”, diyor Blum, “internetin dışımızda bir bulut olmadığını anlıyoruz” (Blum, 2012) Blum’un açıklaması internetin mekânsal olarak neye karşılık geldiği hakkında bir şey söylemez. Yaptığı, bilişsel süreçleri internetin çalışma mantığıyla uzlaştırma çabasıdır.
Her şeyden önce internet, bütün konuşmaların yazıldığı sessiz bir dünyadır. Bu dünyada varlık, beden ve mekândan arınmış ve yalnızca kelimelere dönüşmüş bir biçimde vücut bulur. Bu anlamda internet hayal edilmiş ve hayali bir mekân olarak tanımlanabilir (Güzel, 2006). Psikolojik bir siber uzam… Tıpkı, aşina veya yabancısı olduğumuz şehirlerin sokakları ve insanları gibi siber uzam, kullanıcılarının bilişsel haritalarında aşina ya da yabancısı oldukları bölgeler içermekte (Paker, 2007). Bu deneyimlenen gerçeklik fizik dünyadan hangi bakımlardan farklılaşır ve aralarındaki bu farkı birey nasıl değerler? Odasında dinlenirken çalan telefonunu açtığında kendisine “Neredesin şimdi?” diye sorulan biri “İnternetteyim” cevabını veriyorsa o kişi nerededir? İnternetin site, enformasyon otoyolu, uluslararası otoyolları gibi terimlerle karşılanması bir benzetme olmanın ötesinde bu alanın mekânsallığını konumlandıran bir söyleme işaret etmekte (Güzel, 2006).
Güvenlik Meselesi
Mahremiyet konusu ağ genişledikçe internet hakkında en çok endişelenilen mesele haline geliyor. Gizliliğin anlamının iki kuşak açısından bambaşka anlamları olacak. Yeni nesiller (digital natives) içine doğdukları dünyanın oluşmuş kurallarına tabidirler. Önceki geçiş dönemi nesli ve daha öncesindeki eski dünyalılardan (digital immigrants) ayrılırlar. Kişisel verilerin gizliliğine atfedilen önemde böylece farklılaşır. Burada önemli olan kişisel verilerin gizliliğinin bir seçenek değil, fakat bir gereklilik olduğu vurgusu. Soru “Ne yani sizin gizleyecek bir şeyleriniz mi var?” diye sorulduğunda, alelacele ve inançla “Hayır” yanıtı alınır. Ancak hepimizin saklayacak bir şeyleri vardır.(Greenwald, 2014) Edward Snowden kendine buna benzer bir soru sorulup, bu bakış açısındaki problemin ne olduğunun sorulması üzerine şöyle bir izah yapıyor:
“Her şeyden önce haklarını bir kenara bırakıyorsun. Diyorsun ki ‘haklara ihtiyacım olacağını sanmıyorum. Ben bu insanlara güvenmiyorum. Hakları bir kenara bırakalım. Onlar gerçekten de o kadar önemli değil. İstihbaratçılar doğru şeyi yapacaktır’ Haklarınız önemlidir çünkü onlara ne zaman ihtiyaç duyacağınızı asla bilemezsiniz. (…) Bunun sistemi tehdit etme olasılığı bile gizliliğin ihlalini meşru kılmaz. (…) İyi bir devlet için mahremiyetimizden taviz veremeyiz”(Snowden, 2014)
İnternette, kendi benzerlerimizle çevrelendiğimiz, karşıt olanla karşılaşma imkânının rızamız olmadan elimizden alındığı bir süreç hâkim olmaya başladı. Filtre balonunu, World Wide Web’in kurucusu Tim Berners-Lee “Sevdiğimiz şeyleri kolaylıkla bulabileceğimiz bir makine” olarak bahsettiği şey (Barners, 2014). Tıkladığımız şeyleri aklında tutan ve bir sonraki aramamızda tayin ettiği ilgi alanımız dâhilinde sonuçlara bizi yönlendirerek işimizi kolaylaştırma iddiasında olan
Sonuç Yerine
“İnsanlar ilk defa 200 bin yıl önce ortaya çıktılar. Ben, bizlerin bu hikâyede bir eşik olduğunu düşünüyorum. Nedenini anlatmama izin verin. DNA’nın bilgi biriktirdiğini, böylelikle bir nevi öğrendiğini gördük. Ama bu yavaş bir yöntem… DNA, tesadüfen işe yarayabilen rastgele hatalar aracılığı ile bilgi topluyor. Ama DNA aslında daha hızlı bir öğrenme yöntemi ortaya çıkardı; beyinleri olan canlılar üretti, böylece bu organizmalar gerçekten öğrenebiliyorlar. Bilgi topluyorlar, öğreniyorlar. Ama üzücü olan şu ki, öldüklerinde topladıkları bilgi de onlarla birlikte ölüyor. İnsanları daha farklı yapan konuşma yetisi. Bizlerin konuşma yetisi var, bir iletişim biçimi çok güçlü ve hatasız, öyle ki, öğrendiklerimizi eksiksiz olarak paylaşabilir, ortak belleğimizde bir araya getirebiliriz. Yani bu bilgiler o bilgiyi öğrenen bireyden çok daha uzun süre yaşayabilir ve nesilden nesile daha da artabilir. İşte bu nedenle, bizler çok yaratıcı ve çok güçlü bir türüz. Bu nedenle bir tarihimiz var. 4 milyar yıldır ortaya çıkan türler arasında bu yeteneği olan tek tür biziz. Ben bu özelliğe kolektif öğrenme diyorum. Bizi farklı kılan şey bu…” (Christian, 2011)
— — — — — — — — — — — — — — —
Kaynaklar
- Barners- Lee, T. (2014) A Magna Carta for the Web, TED Talks,
- Blum, A. (2012) Discover The Physical Side Of The İnternet, TED Talks,
- Christian, D. (2011) The History of Our World in 18 Minutes, TED Talks,
- Çalışkan, B. (2009) Enformasyonun Metalaşması Üzerine, Marmara İletişim Dergisi, sayı: 15, İstanbul Denizci,
- Ö., M. (2009) Bilişim Toplumu Bağlamında İnternet Olgusu ve Sosyopsikolojik Etkileri, Marmara İletişim Dergisi, sayı: 15, İstanbul
- Greenwald, G (2014) Why Privacy Matters?, TED Talks
- Güzel, M. (2006) Küreselleşme, İnternet ve Gençlik Kültürü, Küresel İletişim Dergisi, sayı 1, Bahar‐1
- Habermas, J. (1993) ‘İdeoloji’ Olarak Teknik ve Bilim, çev.: Mustafa Tüzel, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul
- Harnad, S. (1996) Implementing Peer Review On The Net: Scientific Quality Control İn Scholarly Electronic Journals, Scholarly Publishing: The Electronics Frontier. MIT Press, Cambridge, MA.
- Hills, D. (2013) The Internet Could Crash. We Need a Plan B, TED Talks,
- Nietzsche, F. (2012) Böyle Söyledi Zerdüşt, çev: Mustafa Tüzel, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul
- Paker., K. O. (2007) Siberuzamda İletişim, Medya Okumaları kitabının içinde, der: Özgür Yılmazkol, Nobel Yayıncılık, Ankara
- Snowden, E (2014) Here’s How We Take Back The Internet, TED Talks,
- Yaman, H., Erdoğan, Y. (2007) İnternet Kullanımının Türkçeye Etkileri: Nitel Bir Araştırma, Journal of Language and Linguistic Studies, Vol.3, №2
- Yılmaz, E. (1996) İnternet: Yeni Bir Kitle İletişim ve Halkla İlişkiler Aracı, Türk Kütüphaneciliği 10, 3, s: 277–283