Refik Halid Karay’ın Hakk-ı Sükût Öyküsünde Sınıf Mefhumu

ramazan oruç
3 min readJul 3, 2023

--

Bursa’nın kadın ipek işçileri (kaynak: https://uidder.org/turkiyede_emekci_kadinin_zahmetli_mucadelesi.htm)

Refik Halid Karay’ın 1909’da yazdığı Sus Payı (Hakk-ı Sükût) öyküsü, Bursa’daki sosyal yaşama, bir ipek fabrikasındaki çalışma koşullarına, patron-işçibaşı-işçi ilişkilerine ilişkin çarpıcı detaylar veriyor. 40 yıldır üretim yapan ipek fabrikasındaki böcekhanede üç-dört kuruşa on dört saat çalıştırılan genç kızların günden güne eriyişi, bir iki yıl içinde neşelerini yitiren birer halsiz vücuda dönüşmeleri ve her ay birinin cansız bedeninin fabrikadan çıkarılışı tasvir edilir.

Öykünün başkarakteri işçibaşı Hasip Efendi,1898 Balıkesir depreminde karısını kaybettiğinden beridir yalnız yaşayan ve hayatı fabrikadan ibaret olan biridir. Fabrikada işe başlayan genç Hristiyan Fotika’ya aşık olmasıyla birlikte rutini değişmeye başlar. Diğer genç kızlar gibi solmaya başladığını fark ettiğinde, Fotika’yı kozahaneden alıp görece iyi koşullardaki iplikhaneye yerleştirir. Ancak sırasını bekleyen diğerleri gibi bu genç kız da acılı bir hastalıktan sonra hayatını kaybedince Hasip Efendi bir sorgulama sürecine girer.

Fotika’nın ölümünden hemen sonra, yolda karşılaştığı Papaz’la yaptığı ayaküstü sohbetle ideolojik bakışı altüst olur. Avrupa fabrikalarındaki çalışma saatlerini, ücretleri, bütün bu yoldaki kanunları, kavgaları, isyanları; fabrika sahiplerinin bugünkü durumda kalmak için başvurdukları oyunları, hepsini birer birer, önemli kelimelerin üzerinde dura dura açıklar Papaz.

Bugüne kadar hükümetin bu işe karışmaya hakkı olmadığını sanan Hasip Efendi, korumasız ve ölmeye mahkûm sandığı işçilerin yalnız fabrika sahiplerinin görüşüne, acımasına; halkın ricasına, yalvarmasına bağlı olarak koşullarını iyileştirmek zorunda olmadığını idrak etmiştir.

Hasip Efendi bugüne kadar sanırdı ki hükümetin bu işe karışmaya hakkı yoktur. Bunlar yalnız fabrika sahiplerinin görüşüne, acımasına; halkın ricasına, yalvarmasına bağlıdır; işçi korunmasızdır, ölüme mahkûmdur, emreden hep, zenginlerdir. Şimdi anlıyordu ki milletin çıkarları üzerine titreyen kuvvetli bir kalp gerekti, onu uyarmalı, zorlamalıydı. Birden fabrika sahiplerini hatırlayarak: “Hainler”, dedi, “acaba siz işçiyi bu korunmadan yoksun bırakmak için hangi önlemi buldunuz?”

Fotika’nın gömüldüğü günün akşamı fabrika sahibi Saatçıoğlu Hidayet Bey’in gelmesini bekleyen işçibaşı Hasip Efendi, birden patronunun bedensel vasıfları yönüyle ne kadar sevimsiz bir adam olduğunu aklına getirmeye başlar. Patronun müspet imajı da tersyüz olmaya başlamıştır. Hesap kitap işleri konuşulduktan sonra Fotika’nın adını geçirip de patronun bu hadiseye kayıtsızlığı, umursamazlığı ve genç kızların düzenli ölümlerine Fotika örneği üzerinden “Buna biz ne yapabiliriz, hastalık, vakti gelmiş!” yorumunu getirmesi üzerine, işçibaşı hiddetlenir.

— Onu burası, bu fabrika öldürdü; her yıl bir iki kurban veriyoruz, günahını çekeceğiz.
Fabrikatör döndü, şaşırarak üzüntüyle memura baktı, sonra mırıldandı:
— Buna biz ne yapabiliriz, hastalık, vakti gelmiş!
— Yok, Efendim, yok, ecel değil, hastalık değil!…

Patron, beklemediği bu sorgulama karşısında tereddütlü ama sakindir: “Hasip’i kolundan tutup bir işçi kızı gibi sokağa atmak kolay değlidi; çünkü iş zamanı fabrika ustasız kalacaktı; çünkü bu fikirlerle, bu isyan fikirleriyle kovulan adamlardan daima çekinmek lâzımdı.” Öyküye de adını veren “sus payı”nı nerede devreye sokacağını iyi bilir: “Çok hiddetlenmişsin, Hasip Efendi, dedi, yarın akşama konuşuruz; ben sana, maaşına dair iyi bir haber getirecektim…” der ve diğerinin işten çıkmak istediğini ifade etmesini duymazdan gelir.

Patron iki gün boyunca fabrikaya uğramadığı gibi evinde de durmaz. Bu sessizlik içinde iç hesaplaşmalara girişir. Bazı bahaneler bulur ve kabahati her tarafa dağıtır. Dört gün sonra maaşı artmıştır; şimdi sekiz lira kazanıyordur. Kendisini Fotika’ya duyduğu aşka rağmen rağmen fabrikaya bağlayan kuvveti, artan maaşının ağırlığını düşünür. Sermaye sahiplerine altın, mezarlara ölü yetiştiren sus payının yalnızca kendisine değil daha yüksektekilere de yönelik bir önlem olduğuyla avunur.

Bugün bu öykü yeniden yazılsa ne kadar az şeyi değiştirmek zorunda kalacağımızı düşünüp üzüldüm.

Okumak isteyenler öyküye şuradan ulaşabilir.

--

--

ramazan oruç
ramazan oruç

Written by ramazan oruç

Un miembro veterano del Club Cecilia Giménez #CGFC

No responses yet