İtiraz!
Burada yayımladıktan sonra Şehir Plancıları Odası’yla da paylaşacağım, meslek odamızın İPA yöneticileri hakkında yürüttüğü soruşturma neticesinde aldığı karara itirazımı içeren açık mektup:
Herkese tekrardan merhaba,
4 Nisan 2022’de, çalıştığım süre boyunca İstanbul Planlama Ajansı’nda maruz kaldığım sistematik emek sömürüsünü ve buna itiraz ettiğim için nasıl haksız bir şekilde işten çıkarıldığımı Şehir Plancıları Odası Genel Merkezi ve şubelerine kendi penceremden bir mektupla aktarmıştım. Ardından meslek odamızın bu hadise karşısındaki pasif tavrını ve bazı oda temsilcilerinin, aşina olduğumuz teamüle uygun olmayan tutumlarını eleştirdiğim 14 Nisan tarihli ikinci bir mektupla karşınıza çıkmıştım. Bu mektupları sizinle paylaştıktan sonra kişisel blogumda yayımlama adetimi bu kez tersine çeviriyorum. Nedeni son satırlara gelindiğinde daha iyi anlaşılacaktır.
Konuyu size aksettirdiğim günden sonra geçen zaman içinde, meslek odamızın yaşananlar karşısında eylemsel bir tutum takınacağına dair umut veren ilk somut adım[1], Genel Merkez’in 20 Nisan 2022’de yolladığı “07/0162” sayılı ve “Soruşturma Başlatılması Hk.” konulu evrak ekini içeren bir e-posta ile atıldı. Bu evrakta, (yalnızca 4 Nisan tarihli) ilk mektubum ve çeşitli üyeler tarafından ibraz edimiş dört ayrı şikayet dilekçesinin incelendiği ve meselenin 18 Nisan tarihli Oda Yönetim Kurulu Toplantısı’nda görüşüldüğü; Sn. Tolga Çilingir’in soruşturmacı olarak görevlendirilmesine karar verildiği ve İPA’da yönetici konumunda olan ilgili üç şehir plancısı hakkında disiplin soruşturması yürütüleceği ifade ediliyordu.
27 Temmuz 2022’de Şehir Plancıları Odası Genel Merkezi’nden, yürütülen soruşturmanın tamamlandığına ilişkin karar metnini içeren bir başka e-posta aldım. Gelen evrakta, İPA yöneticisi şehir plancılarından savunma talep edildiği, gelen savunmalar ve ilgili mektubumda beyan ettiğim hususlar çerçevesinde soruşturmacının bir soruşturma raporu hazırladığı, ardından bu raporu meslek odamızın genel merkezine ilettiği ifade ediliyordu. Karar metnine göre soruşturmacı raporunda, “…mevcut bilgi ve belgeler ile tarafların beyanlarında yer alan açıklamalar doğrultusunda yapılan değerlendirme neticesinde TMMOB Disiplin Yönetmeliği çerçevesinde Onur Kurulu’na sevki gerektiren somut bir bulguya rastlanmadığı; bu sebeple yaptırım gerektiren bir durumun oluşmadığı kanaatine varıldığı…”nı ifade etmiş.
Karar metninde, soruşturmacının hazırladığı bu rapor doğrultusunda 25 Temmuz 2022’de toplanan Oda Yönetim Kurulu’nun, İPA yöneticisi ilgili şehir plancıları hakkında işlem yapılmasını gerektiren bir durumun oluşmadığı yönünde karar aldığı ifade ediliyor.
Metni okur okumaz, soruşturmacı görevini üstlenen Sayın Tolga Çilingir’e şöyle bir mail yolladım:
Merhaba Tolga Bey,
İsmim Ramazan Oruç. Şehir Plancıları Odası’na yolladığım bir mektup üzerine bir soruşturma açılacağı ve soruşturmacı olarak da sizin görevlendirildiğinizi öğrenmiştim. Bugün, hazırladığınız rapor ışığında Onur Kurulu’na sevki gerektiren somut bir bulguya rastlamadığınızı, dolayısıyla yaptırım gerektiren bir durumun oluşmadığı kanaatinizi bildirdiğinizi öğrendim. ŞPO’ya yolladığım mektubun girişinde her bir beyanım için somut kanıt sunabileceğimi, tanık gösterebileceğimi ve adını anacağım her isimle kamusal alanda yüzleşmeye hazır olduğumu belirtmiş olmama rağmen soruşturma sürecinde benimle hiç iletişime geçmediniz ve benden herhangi bir delil talep etmediniz. Usulü bilmediğimden seyri etkileyecek etik dışı bir müdahale olabileceği kaygısıyla bunları size teklifsiz sunmamın uygun olmayacağını düşündüğüm için kendim de bir teşebbüste bulunmadım.
Değerlendirmenizde tarafsız kalmaya çalıştığınızı tahmin edebiliyorum ama kararın adil olmadığını düşündüğüm için delilleri içeren geniş bir dosyayla görüşünüze ve oda yönetim kurulunun kararına itiraz edeceğim.
Sizi de bu konuda bilgilendirmemin doğru olacağını düşündüm.
Selamlar.
[26 Temmuz 2024 tarihli ara not: Bu arada, soruşturmayı yürüten Dr. Öğr. Üyesi Tolga Çilingir, soruşturma raporunu oda yönetimine teslim ettikten 8 gün sonra, öğretim üyesi olduğu Dokuz Eylül Üniversitesi’nden emekliye ayrıldı. 2024 yerel seçimlerinde CHP’den Karşıyaka Belediye Başkan aday adayı oldu ve aday gösterilmeyince sosyal medya hesabından “hiçbir iyiliğin cezasız kalmadığı”yla ilgili bir sitemde bulundu. Kendisi şu anda İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde Ulaşım Daire Başkanı.]
Bugün sizleri üçüncü kez rahatsız etme nedenim aldığınız kararla, beni beyanlarımdan dolayı zımnen yalancı ilan etmenize karşı onurumu savunmak. Bu nedenle tanık gösterme ve yüzleşme önerilerimi atlayarak, soruşturmacının benden hiçbir zaman talep etmediği kanıtları sizlerle paylaşacağım. Böylece herkes kendi kişisel soruşturmasıyla vicdanen nerede durduğunun muhasebesini belki daha kolay yapar.
Bu arada, bunu yapmak zorunda kaldığıma gerçekten inanamıyorum.
Sondan başlayalım müsaadenizle.
Baştan beri ajitasyona neden olacağını düşündüğüm ifadelerden özellikle kaçındım; ancak sorumlularını rahatsız etmesi için bazı çıplak gerçekleri gizleme davranışımı şimdilik askıya alıyorum. 4 aydır işsizim ve iki ev geçindirmek zorunda olduğum için korkunç bir şekilde borçlandım ve bu yıkıcı ekonomik kriz koşullarında ayakta kalmakta zorlanıyorum. Diğer taraftan uğradığım ağır mobbing nedeniyle 28 Şubat’ta Marmaray’da panik atak geçirdiğimi ve sonraki gün psikiyatri servisinde bana anksiyete bozukluğu teşhisi konduğunu belirtmiştim. 2024 Mart’ına kadar günde iki doz olarak kullanmak zorunda olduğum antidepresanlar yüzünden Mart başından beri odağım tamamen dağıldı. Aldığım dört doktora dersinden de çekilmek zorunda kaldım (bkz.: mail.1, mail.2, …). Birkaç gün öncesine kadar bitki gibi yaşıyordum.
Geçen zaman içinde açtığım işe iade davası, davayı yürüten avukatın hatası nedeniyle mahkeme tarafından reddedildi. Danıştay’ın aldığı bir emsal karara göre, arabuluculuk sürecinin alt işverenle birlikte asıl işverenle de yürütülmesi gerekiyormuş. Yani benim durumumda bu süreç, yalnızca İsper A.Ş ile yapılmak yerine hem İsper A.Ş. ve hem de İBB ile yapılmalıymış. Özetle usül yönünden bir eksiklik bulunduğu için hukuki zeminde yapabileceğim pek bir şey kalmadı. Hala aklıma geldikçe öfkemi dizginlemekte zorlandığım bir tecrübe oldu. Bu bakımdan meslek odamıza, beni yalnız bırakan tutumları nedeniyle teessüflerimi bildiriyorum. Kendileri teklif etmiş olduğu halde, en az 6 kez talep etmeme rağmen açmayı düşündüğüm bir mobbing davası için bile hukuki destek sunulmadığını da hatırlatayım.
İşten çıkarılmamı takip eden günlerde, işe alımımın yapıldığı İBB iştiraki İsper A.Ş.’ye, beni işten çıkarma biçimlerine itiraz etmek için iki kez dilekçeyle başvurduğum halde hala yanıt alamadım. Buna Haziran başında doğrudan İstanbul Büyükşehir Belediyesine yazdığım dilekçe de dahil… Anayasal bir hakkın bile bu kadar sistematik biçimde ihlal edilmesini, içinde bulunduğumuz olağanüstü hal rejiminin İBB yönetimi tarafından da benimsendiği ve bilinçli olarak sürdürüldüğünün bir işareti olarak okuyorum.
Özetle, bir kafkaesk ablukanın içindeyim ve gördüğünüz üzere hareket edebileceğim pek bir alan kalmamış gibi duruyor. Ama sorun değil. 6 yaşımdan beridir sokak satıcılığından ağır sanayiye, konfeksiyon atölyelerinden tersanelere kadar çok farklı işlerde çalıştım. Nasıl hayatta kalınacağını biliyorum yani. Dolayısıyla mesleğimi icra etme konusunda daha fazla ısrarcı olmamak beni bozmuyor.
Mektubumda, bana iletilen tebligatta, SGK’ye bildirilen “iş akdinin işveren tarafından haklı neden bildirilmeden feshi” koduna açıklama getirildiğini ve burada açıkça iftira niteliğinde ifadelerin yer aldığını belirtmiştim. Bunlara kısaca açıklık getirmek istiyorum.
İş akdimin feshedildiğini bildirilen tebligatta, sorumluluğuma verilen işlerde yetersiz kaldığım ithamını gördüğümde çok içerlemiştim. Zira çalıştığım kurumun yöneticilerinin çalışkanlığımı ve çıkardığım işlerin niteliğini yüzüme karşı defalarca kez övdüklerini hatırlıyordum. Bu kişilerin soruşturmacıya sundukları savunmalarda bunun aleyhine bir beyanda bulunduklarını sanmıyorum ama yine de bu iftiraya karşı kendimi savunmak zorundaymış gibi hissediyorum. Örnek vereyim: hiçbir web tasarım deneyimim olmamasına rağmen birkaç günlük olağanüstü bir öğrenme temposu sonunda kanal.istanbul web sitesinin tamamını, mesai-dışı zamanda kendi başıma inşa ettiğimi bu kişilerin de pek temiz olmayan sicillerine rağmen onaylayacaklarını düşünüyorum[2]. Ayrıca, bir başka örnek olması bakımından sitede yer alan 5 kitapçık ve bir çeviriyi 2,5 ay gibi kısa bir sürede (yalnızca çok az tasarım desteği alarak) kendi başıma çıkardığımı; bunun yanında İPA’da çalıştığım süre boyunca tematik konular hakkında sürekli araştırma/raporlama/sunumlaştırma yaptığımı, ulusal ve uluslararası basına içerik ürettiğimi, etkinlikler organize ettiğimi, yöneticiler için düzenli ve olağanüstü gündemli bilgi notları hazırladığımı ve istisnasız her gün düzenli medya taraması yaptığımı da inkar edeceklerini sanmıyorum. Ayrıca kamu yararına faydası olacağına inandığım konularda mesai-dışı zamanda inisiyatif alarak pek çok gönüllü iş çıkardığım da biliniyorken.. Yani sorumluluğuma verilen işleri yerine getirmediğim ifadesi kaba bir yalan ve acayip yakışıksız. Bunun beni rahatsız ettiğini ve değersiz bir dosyada bulunsa bile düzeltilmesi gerektiğini söylediğim halde belediye tarafında buna bir müdahale hiç yapılmadı
Diğer taraftan, arkadaşlarım üzerinde fazladan iş yükü yarattığım ifadesini de reddediyorum. Bunu benimle sadece yarım saat birlikte çalışmış herhangi biri de doğrulayabilir. Aşağıda örneklerini göreceğiniz yazışmalarda da dikkatinizi çekeceği üzere, çalışma arkadaşlarımla hep bir yoldaşlık hukuku içinde çalıştım. Ayrıca soruşturmacı ve genel merkez yönetim kurulu üyeleri kendilerine özel kanaldan ileteceğim yazışmaların tamamını okuyarak bu kanaatlerini pekiştire de bilirler. Aslında daha kolayı, baştan beri ısrarla tavsiye ettiğim üzere meslek odamız İstanbul yönetiminin İPA çalışanlarıyla yüz yüze görüşerek iddialarımın sahihliğini test etmesiydi. 24 Haziran tarihli basın açıklamasında bunun yapıldığı belirtilmiş olsa da[3] tarafı olduğum soruşturma sürecinde bu görüşmelere ilişkin notların değerlendirildiğine dair ciddi kuşkularım var. Bunun aksine işaret eden bir açıklama duymayı çok isterdim.
Esasında mesele, bir performans düşüklüğü ya da görev paylaşımı sorunu değil, bizden istenen olağanüstü yoğunluktaki işlere karşılık hakkımız olan ek mesai ücretlerinin ödenmiyor oluşuydu. Odamıza yolladığım ilk mektupta da ifade ettiğim gibi, işe başladığım günü takip eden ilk ayda ek mesai puantaj tablosu hazırlamam istenmiş ve bu belge ilk ve ikinci kademe yöneticiler tarafından imzalanmış olmasına rağmen işleme konmamıştı. Bu uygulamaya farklı zamanlarda yapılan herhangi bir itiraz ise, bilgisi bizde olmayan iç işleyiş prosedürleriyle geçiştiriliyordu. İş için oluşturulan whatsapp gruplarında her ay için yapılan yazışmalara[4] rastgele bir göz atmayla bile ek mesai yoğunluğunun açıkça görülebileceğini bilmelerine rağmen, İPA yöneticilerinin bunu inkar etmelerini anlayamıyorum. Bu iş yüküne karşılık bir ödeme uygulanıp uygulanmadığı da, ücret bordrolarıyla yapılacak küçük bir karşılaştırmayla kolaylıkla anlaşılabilir.
Gece mesailerinden haftasonu çalışmalarına, bayram tatillerinde ve kovid pozitifken dahi çalışmaya zorlanmaya[5] kadar pek çok örnek saydığım halde soruşturmacının bu uygulamaların mobbing kapsamında değerlendirilemeyeceği imasını içeren kanaatini nasıl edindiğini gerçekten merak ediyorum.
Diğer taraftan, İstanbul Planlama Ajansı’ndaki izin kullanma rejimi, izinli olduğunuz günlerde taciz edilmenizi olağan karşılamak üzerine kurulmuştur. Bunu İPA’ya yolu düşmüş herkes bilir. Bu konunun raporda nasıl ele alındığını da görmeyi çok isterdim[6].
Bu birkaç sayfa daha böyle devam edebilir ama çok da uzatmaya gerek yok sanırım. Ne demeye çalıştığım anlaşılmıştır. Soruşturmacının şahsını tenzih ederek, yürütülen soruşturmanın kendisini gayr-ı ciddi bulduğumu ve aylardır süren bu müsamerenin bu satırları okuyan herkesin aklıyla alay ettiğini değerlendiriyorum.
İkinci mektubumda meslek odamızın sınıfsal tutumu hakkında dile getirdiğim eleştirilerimin bugün de geçerli olduğunu söylememe izin verin lütfen. Seslendiğim özne bu nedenle halen sizsiniz. Yürüttüğünüz bir soruşturmanın nasıl sonuçlandığıyla gerçekten ilgilendiğimi düşünmüyorsunuzdur umarım. Ya da soruşturma sonucunda birkaç üyeye göstermelik bir ceza vermenizin adalet duygusu yaratacağını? Ben, bir süredir tanık olduğum ve detaylarını gördükçe midemi kaldıran ikiyüzlülüklere dikkat çekmeye çalışıyorum. Başka hiçbir şey, hayatımın en üretken döneminde şu metne bu kadar zaman ayırmamı sağlayamazdı. Buna değdiğini düşünüyorum. Sizi zorla, parçası olduğunuz adaletsizlikle yüzleştirmekten acayip hoşnutum. Bazı özel durumlarda, birilerinin hayatını mahvedecek bir olaylar zincirinin görmezden gelinebileceğiyle ilgili esnekliğinizin dışarıdan nasıl göründüğü de yüzünüze söylenmemiş olmasın.
Benim işten çıkarılmamı takip eden günlerde, aralarında barış akademisyeni oldukları için daha önce çalıştıkları üniversitelerden ihraç edilmiş meslektaşlarımızın da bulunduğu pek çok çalışanın, İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından ikinci kez ihraç edildiğine tanık olduk. 24 Haziranda ŞPO İstanbul Şube tarafından alelacele yayımlanan basın açıklamasını, bu işten çıkarmaların münferit vakalar olmadığı ve devamının da gelmekte olduğunun anlaşılmasına bağlama eğilimindeyim. Bu nedenle ben, yapılan basın açıklamasını -ismim geçtiği halde- kendi üzerime hiç alınmadım. Bu metnin hazırlanmasındaki temel kaygının, hadisenin büyümesi halinde önceki örneklere sessiz kalınmadığına ilişkin bir kayda duyulan ihtiyaç olduğu çok açık. O kayıt yeterli görülmüş olmalı ki, geçen hafta işten çıkarılan bir başka barış akademisyeni meslektaşımızla ilgili sessizlik sürüyor. Meslek odamızın bu “aşırı hesaplı” tarzı tarih tarafından kaydediliyor. Bir zamanlar ilkelerini her şeyin üstünde tutmuş ve bu nedenle halen bazı üyelerinin bedel ödemekte olduğu bir oluşumun bugünkü duruşuna gerçekten üzülüyorum. Eleştirilerimi sert bulabilirsiniz ama bu eleştirilerde yalnız olmadığımı bilmelisiniz.
Bu nedenle yalnızca göstermelik soruşturmanıza değil, bu tarihsel momentteki varoluş biçiminize de yüksek sesle itiraz ediyor ve meslek odamızın ilkeli ve demokrat üyelerini saygıyla selamlıyorum.
Son not: Birkaç gündür haksız/hukuksuz şekilde işten çıkarılmış emekçiler olarak İBB Saraçhane binası önünde direnişteyiz. Biraz yalnız ama çok güzeliz. Gözünüz bizde olsun.
[1] Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi’nin 19 Nisan 2022 tarihli yönetim kurulunda aldığı “…şube görüşünü içeren yazı yazılması, Genel Merkeze ve İstanbul Şubeye iletilmesi” kararı bu bakımdan değerli bir istisna. Hep minnetle hatırlayacağım.
[2] Bir süredir İngilizce içerikler yayından kaldırılmış olsa da o tarafta da olağanüstü bir emek olduğunu hatırlatmam gerekiyor.
[3] Bkz.: sondan bir önceki paragraf
[4] Bu yazışmalardan kendi yararıma özel bir seçim yapmadığımı, bu emek sömürüsünün rutin olduğunu görmeleri için ŞPO Genel Merkezi ve soruşturmacı olarak görevlendirilen Sn. Çilingir’e yazışmaların tamamını özel olarak paket halinde göndereceğim. Talep etmeleri halinde bunun doğruluğunu noterden tasdik de ettirebilirim.
[5] Karşılaştırma için lütfen Kovid-19 pozitif olduğum tarih aralığını gösteren rapora göz atınız.
[6] Aslında genel olarak soruşturmacının hazırladığı raporu ve kendisine iletilen savunma metinlerini görmek fena olmazdı.
EK 1
Sayın Tolga Çilingir 11 gün sonra, soruşturmayı yürütme biçimine yönelttiğim itiraza şöyle bir yanıt verdi (10 Ağustos ‘22):
Ramazan Bey merhaba.
Göndermiş olduğunuz bu ve 31 Temmuz tarihli iletiyi, bu e-posta adresimi çok sık kontrol etmediğim için görmemiştim. Soruşturma süreci Oda Onur Kurulumuz üzerinden devam edecek olmakla birlikte, görevimi tamamlayıp kanaatimi paylaşmış olduğum bu aşamada bir meslektaşım olarak size yazmakta sakınca görmüyorum.
Sizin de değerlendirme aşamasında etik açıdan duyarlılık göstererek temas kurmamış olmanızı değerli buluyorum. Ayrıca bu bilgilendirme için de teşekkür ederim.İfade ettiğiniz gibi, değerlendirmemin istenildiği bu soruşturma konusunda, dosyada adı geçen meslektaşları tanımıyor olmam sebebiyle gelen bu soruşturmayı yürütme teklifini tarafsız bir şekilde yürütebileceğimi düşünerek tereddütsüz kabul ettim.
Gelen yanıtlar, özellikle işyeri prosedürleri açısından ayrıntılı ve tatminkar açıklamalar içermekte olduğundan belirli bir kanıya varmamı sağladı. Dolayısıyla vicdanım incelemiş olduğum bana sunulmuş iddialar ve savunmalar çerçevesinde rahat. Elbette burada konu konu tüm iddia ve yanıtlarda yer alan ayrıntılı açıklamaları tartışmayı düşünmüyorum. Örneğin, söylendiği iddia edilen bazı cümlelerin, aynen o şekilde ifade edilip edilmediğini kanıtlayacak belgeler yok. Bir başka deyişle, bir tarafın “söyledi” dediği bir şeyi, diğer tarafın “söylemedim” demesi karşısında sınırlı soruşturma usulünde devreye sokulacak mekanizmalar yok. Sonuç olarak, işlem Oda Onur Kurulu’na aktarılmış görünüyor. Dolayısıyla yeni bir kanaat oluşturmada etkisi olabileceğini düşündüğünüz ek belgeler varsa (kanıt / tanık vb.) bunları kendilerine Oda Yönetim Kurulumuz aracılığıyla sunabilirsiniz.
Son olarak, soruşturmaya konu olan süreçlerden bağımsız, hayata dair içinde bulunduğunuz güçlükleri farkında olarak ve bir genç meslektaşım olmanız dolayısıyla gönülden mutlu bir gelecek diliyorum size.
Selamlar.
Tolga Çilingir
Bu mesajına cevabım:
Tolga Bey,
Yanıtınız için teşekkürler.
Maalesef bu mailinizde dile getirdiğiniz herhangi bir argüman, soruşturmayı yürütme biçiminize yönelttiğim eleştirilere yanıt vermiyor. Soruşturduğunuz kişilere hangi soruları sorduğunuz ve nasıl yanıtlar aldığınızı bilemediğim için kanaatinizi nasıl kurduğunuzu da ölçemiyorum. Beyana karşılık beyan üzerinden değerlendirme yapmak dışında imkanınız olmadığında, sizi ikna eden tarafa hak vermeye eğilimli olmanızı anlayabilirim. Ancak taraflar arasındaki sayı, enformasyon, network ve güç asimetrisi bir şekilde en baştan sizi duyduğunuz her söze kuşkuyla yaklaşmaya sevk etmeliydi. Burada hata yaptığınızı düşünüyorum. Kaldı ki, beyanlarımla yetinmeyesiniz diye kanıt, tanık ve yüzleşme önermişken bunları asla talep etmemiş olmanızı, bu bias’ı tersten kurduğunuzun işareti olarak okuyorum. Yani lütfen vicdanınız rahat olmasın. Çünkü beyanıma karşılık karşı-beyana teveccüh gösterme iradenizde bir sorun var. Bakın 4 Nisan tarihli mektubumda ne yazmışım:
Bu da demek oluyor ki hadiseye 9 kişi tanıklık etmiş. Yani ilgili kişinin oda yöneticisi kimliğiyle mobbing yaptığı itirafının söylenip söylenmediğine ilişkin bir belge olmadığı iddianız doğru değil. Sadece siz onu görmezden gelmeyi tercih ettiniz. Özetle, bağlantıda paylaştığınız Disiplin Yönetmeliğinin 17. ve 18. maddelerini açıkça ihlal ettiniz. Bu bakımdan kişiliğinizden bağımsız olarak soruşturmacı rolünüz nedeniyle hakkaniyetli davranmadığınızı düşünüyorum.
Son olarak, işyeri prosedürleri hakkında ayrıntılı ve tatminkar bulduğunuz açıklamalar her neyse, bunun nasıl sistematik bir sömürü olduğunu kanıtlarıyla yeterince açıkladığımı düşünüyorum. O yüzden burada tekrar etmeyeceğim.
Bir şeyi doğru anlatamadım sanırım. Ben meslek odamızdan herhangi bir soruşturma yürütmesini hiç talep etmedim. İstediğim şey yalnızca tanıklıktı. Soruşturmanız ya da oda yönetim kurulunun aldığı karar, gerçekten önemsiz ayrıntılar.. Yaşanmakta olan brütal bir emek rejimini ve bu konuda meslek odamızın asli görevlerinden birini gereğince yerine getirmediğini tarif etmeye çalışmıştım. Ancak geldiğimiz noktada meselenin başta sezdiğimden daha girift ilişkileri görünür kılmasını üzülerek takip ediyorum. Sizi gıyabınızda biraz tanıyan biri olarak yaptığınız vicdan muhasebesini bir kez daha gözden geçirmeye davet ediyorum.
Güzel temennileriniz için de ayrıca teşekkürler.
Not: Elif’in bu soruşturmada adının geçmesi baştan beri bana absürd görünüyor. Sorunlu olarak tarif ettiğim emek rejiminin inşasında bir dahli olmadığı gibi onun en büyük mağdurlarından.
EK 2
Meslek odamız 7 Aralık’ta tebliğ ettiği bir yazıyla, bir takım hususlara dair detaylı bilgiye ihtiyaç duyulduğu ve üçüncü şahısların da dinlenmesi gerektiği yönünde kanaat edindiklerini belirtip dosyaya yeni bir soruşturmacı atamaya karar verdiğini bildirdi.
EK 3
Halen İstanbul 23. İş Mahkemesi’nde süren işe iade davasına ilişkin, mahkemenin talep ettiği bilirkişi raporu taraflara tebliğ edildi.
EK 4
Meğer hiç dahil edilmediğim bir soruşturma süreci daha tamamlanmış. Aşağıdaki tweet zincirindeki çağrıyı yaptıktan sonra karar metnini maille ilettiler.
Gerçekten söyleyecek söz bulamıyorum. Ama benden bu kadar. Yozlaşmış kurumlarınızda gönlünüzce muhlifçilik oynayabilirsiniz.
EK 5
Bugün avukatım aradı. İBB, kazandığım işe iade davasını 1.5 yıl önce istinafa götürmüştü. 3 yıla yakındır oradan oraya sürüklenen dosyada bugün kesin karar çıktı ve yapılan haksızlık bir kez daha tescillenmiş oldu. Söylenecek çok söz var da..
EK 6
Hikaye şöyle sona erdi. 89.179 lira ödemeyle işe iadeden yırttılar. Var böyle bir hakları. Benim de gidip yeniden Saraçhane’de yüzünü bile göremeyeceğim birilerine kafa tutacak bir gücüm de hevesim de yok. Sadece üç buçuk asgari ücretle işin içinden sıyrıldılar.